İSLAM İLE ONURLANMAK - Eskişehir Haber

İSLAM İLE ONURLANMAK

İSLAM İLE ONURLANMAK
Yayınlama: 15 Nisan 2013 Pazartesi - 7.722
A+
A-

 “Andolsun, biz insanoğlunu şerefli kıldık…” (İsra, 70)

İslam, insanın sahip olduğu onur ve şerefe yakışır şekilde muamele görmesini temel ilke olarak benimsemiş, emir ve yasaklarını da buna göre şekillendirmiştir. İnsan, bu sınırlara (helal ve harama)  riayet ettiği ölçüde kendisine bahşedilen değere uygun bir hayat sürdürebilir ve buna bağlı olarak başkalarının onuruna da saygı göstermiş olur. Günümüzde karşılaşılan insan hakları ihlallerine yönelik eylemlere de ancak bu şekilde engel olunabilir.

Gerçekte insan onuru Allah’a kulluğa endeksli bir kavramdır. Çünkü Allah’a kul olan, kulluğunun gereği onurlu bir hayatın içinde bulunur. Rabbini hoşnut edip rızasını kazanmak için hep olumlu ve takdire şayan işlerle meşgul olur. Peygamberler de böyle onurlu bir toplumu oluşturmaya memur edilerek toplumu Allah’a kulluğa teşvik etmişlerdir. Kuran’da da “(Ey Muhammet) Onlar iman etmiyorlar diye neredeyse kendini helak edeceksin.”  (Şuara, 3) buyrularak onun insanlara olan bu hassasiyetine dikkat çekilmiştir.

İnsan, Allah’ın en güzel eseri ve halifesi olması bakımından çok değerlidir. Her insan, insanlığın onurlu bir ferdi olarak toplumda yerini almak ve bu şekilde bilinmek ister. Her inancın ve dünya görüşünün, kendi değer yargılarına göre bir onur ve şeref ölçüsü vardır. Kimi, mal, mülk ve servetle, kimi şöhretle, kimi üst düzey makamla, kimi kariyerle, kimi ailesi, memleketi ve ırkı ile kimi de inancı ve inancına uygun bir yaşam tarzı ile onurlanmak ister.  Kimi de aksine çevresindekilere verdiği zararla anılıp mağdurlar üzerinden edindiği primle yükselerek dikkat çekmek ister. Oysa çevresindekileri hakir ve küçük görerek baskı ve zorbalıkla değil; özveri ve fedakârlık ile insan onurunu yücelterek hizmet ehli olabilmek ne kadar insancıl bir davranış olur. Hz. Peygamber de: "Mazlumun bedduasından sakınınız Çünkü onun duasıyla Allah arasında perde yoktur" (Buharî, Müslim) buyurmuştur.  

Maalesef bizde insan onuru, insan haklarına yönelik olumsuzluklara karşı hatırlanan bir kavram olarak dile getirilmekten öteye geçememiştir. Oysa insan onuru insanla birlikte hep vardır ve de var olacaktır. İnsan onurunu kırıcı hatta topyekûn bir topluma reva görülen her türlü zulüm ve baskı insanlık onuruyla asla bağdaşmayacak bir utanç olarak tarihte yerini hep alacaktır. Bu anlamda Mekke’li müminlerin inançlarına ve onurlarına yönelik yapılan her türlü baskı ve zorla tehcire maruz bırakılarak yurtlarından edilmeleri de tarihin böylesi kara sayfaları arasında hep kalacaktır: “.. İnsanları Allah yolundan alıkoymak, O’nu inkâr etmek, mescidi haramı ziyaret etmeyi engellemek, orada oturanları yerlerinden ve yurtlarından etmek, Allah katında daha büyük günahtır.” (Bakara, 217)

Tüm peygamberler insan onuruyla bağdaşmayan sosyal kirlenmenin her çeşidini temizlemek için görevlerine, Allah kul olma çağrısı ile başlamışlardır. Onlar sahte ilahlara ve açıkgöz sahtekârlara karşı mücadele vererek insanlığın onurunu kurtarmaya çalışmış tarihi kahramanlardır.

Ne yaptığının farkında olamayacak kadar zavallılar ise putlarını kendileri yapıp kendileri tapmış olanlardır. Thomas Caryle’in dediği gibi: Kusurların en büyüğü, insanların tüm kusurlarından habersiz olarak yaşamaları değil midir? Böylesine komik ve aklın dumura uğradığı manzaralardan insanlığın onurunu kurtarmak adına yapılan olumlu gayretlerinden dolayı Peygamberler dünyevi hiçbir karşılık da beklememişlerdir.  İnsanlar arasında asla zengin fakir gibi ayırıma da gitmemişlerdir. Nitekim Kuranda: Ey kavmim! Allah'ın emirlerini bildirmeye karşılık sizden herhangi bir mal istemiyorum. Benim mükâfatım ancak Allah'a aittir. Ben iman edenleri kovacak değilim; çünkü onlar Rablerine kavuşacaklardır. Fakat ben sizi, bilgisizce davranan bir topluluk olarak görüyorum. Ey kavmim! Ben onları kovarsam, beni Allah'tan (onun azabından) kim korur? Düşünmüyor musunuz? Ben size: «Allah'ın hazineleri benim yanımdadır» demiyorum, gaybı da bilmem. «Ben bir meleğim» de demiyorum. Sizin gözlerinizin hor gördüğü kimseler için, «Allah onlara asla bir hayır vermeyecektir» diyemem. Onların kalplerinde olanı, Allah daha iyi bilir. Onları kovduğum takdirde ben gerçekten zalimlerden olurum.» (Hud, 29 -31)

            Görüldüğü gibi Peygamberler ümmetine karşı müşfik bir baba gibi hayatlarını onların ıslahına ve selametine hasretmişlerdir. Gördükleri her türlü zulme rağmen onların kahrını değil, affını isteyerek insanlık onurunu öne çıkarmışlardır.  Peygamberimiz: “Ben Rabbimden onların yok edilmesini değil, soylarından inançlı bir nesil getirmesini dilerim.”(Buhari, Bed’ül- Halk, 7)  buyurmuşlardır.

 “Müslüman’ın Müslüman’a malı, ırzı ve kanı haramdır. Müslüman kardeşini küçük görmesi, kişiye kötülük olarak yeter.” (Müslim, Birr ve Sıla, 32; Ebu Davud, Edeb, 35) hadisi ile kişinin canının, malının ve onurunun dokunulmazlığına işaret edilmiştir. İnsanın kanını dökme, maddi ve manevi şiddet uygulama, gıybet, iftira, alay etme, küçük görme gibi tutum ve davranışlar insanın haysiyetini zedelediğinden, onurlarını incittiğinden dolayı dinimizce yasaklanmıştır. Kuran’da da şöyle buyrulur: “Halbuki asıl üstünlük, ancak Allah'ın, Peygamberinin ve müminlerindir. Fakat münafıklar bunu bilmezler.”  (Münafikun, 8) ,

“Ey iman edenler! Bir topluluk bir diğerini alaya almasın. Belki onlar kendilerinden daha iyidirler. Kadınlar da diğer kadınları alaya almasın. Belki onlar kendilerinden daha iyidirler. Birbirinizi karalamayın, birbirinizi (kötü) lakaplarla çağırmayın. İmandan sonra fasıklık ne kötü bir namdır! Kim de tövbe etmezse, işte onlar zâlimlerin ta kendileridir. Ey iman edenler! Zannın birçoğundan sakının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurlarını ve mahremiyetlerini araştırmayın. Birbirinizin gıybetini yapmayın. Herhangi biriniz ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz! Allah'a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah tövbeyi çok kabul edendir, çok merhamet edendir.” (Hucurat, 49/11,12.)  

"…Kim, bir insanı, bir can karşılığı veya yeryüzünde bir bozgunculuk çıkarmak karşılığı olmaksızın öldürürse, o sanki bütün insanları öldürmüştür. Her kim de birini (hayatını kurtararak) yaşatırsa sanki bütün insanları yaşatmıştır.” (Maide, 32.)

Ebu’d-Derda (r.a), Peygamber (s.a.s.) Efendimiz’den şöyle rivayet etmiştir: “Kim Müslüman kardeşinin ırz, namus ve benzeri şeylerinden her türlü kötülüğü kaldırırsa Allah da kıyamet gününde o sebeple Cehennem ateşini ondan kaldırmış olur.” Tirmizi, Birr ve Sıla, 20; İbn Hanbel, VI, 449.

Ebu Hureyre (r.a) Allah Rasulü’nün (s.a.s.) şöyle söylediğini haber vermiştir: “…(Ey insanlar!) Bu (Zilhicce) ayınız, bu (Mekke) şehriniz bu (kurban bayramı) gününüz nasıl saygın ise kanlarınız, mallarınız ve ırzlarınız (şeref ve haysiyetiniz) da aynı şekilde saygındır (dokunulmazdır). Dikkat edin! Her suçlu cezasını kendisi çekecektir. Hiçbir baba çocuğunun suçundan dolayı sorumlu tutulamayacağı gibi, hiçbir çocuk da babasının yaptığından dolayı ceza çekemez. Dikkat edin! Müslüman, Müslüman’ın kardeşidir. Müslüman’a, gönül rızası olmadan kardeşinin malı helâl olmaz…”(Tirmizi, Tefsiru’l-Kur’an, 9; Buhari, İlim, 9; Müslim, Kasâme, 29-30)

                                                                                                                                              aorum_26@hotmail.com

 





Bir Yorum Yazın
Bu habere yorumlar

Diğer Yazıları

Copyright © 2024