GÖNÜL DÜNYAMIZ ÜZERİNE - Eskişehir Haber

GÖNÜL DÜNYAMIZ ÜZERİNE

GÖNÜL DÜNYAMIZ ÜZERİNE
Yayınlama: 14 Şubat 2013 Perşembe - 5.764
A+
A-

 

Maddi boyutu yanında manevi ve ruhi boyutu da olan insan olağanüstü yaratılmıştır. Bu da her şeyin yaratıcısı olan Allah’ın büyüklüğüne ve O’nun yüce kudretine (yani kelâmi tabirle O’nun esmasının ve sıfatlarının nihayetsiz olduğuna) delildir.  

Bir Kutsi Hadiste: “Ben, yerlere ve göklere sığmam, fakat inanan kulumun kalbine sığarım” buyrulur. Bu da gösterir ki Yüce Yaratıcı mümin kulun kalp ve gönlünü kendisi için mekân seçmiştir. Böyle olunca insanda Allah’ın tecelli ettiği en güzel mekânın şüp­hesiz kalp olduğu anlaşılır.

Bu Âdem dedikleri, El ayakla baş değil
            Âdem mânâya derler, Suret ile baş değil.
(K. Abdal)

Beden ruhun mekânı olması nedeniyle değerlidir. Ama asıl insan denilen varlık bedenimiz değil, ruhumuzdur.  İnsan ruhuyla ve gönlüyle insandır. İnsanın en üstün yönü sevgi ve hoş görüsüdür.  Düşünen beyinler de aynı şekilde takdire şayandır.                                                                                                                         

Allah, kalplere istediği şekilde hükmeder. Huzur ve sükûnu oraya yerleştirir. Kalplerde olan her şeyi O bilir. Huzur ve sükûna kavuşan kalpler, Allah ile mutluluğa erer. Kalp ilâhi güzellikleri yansıtan bir aynadır. Nitekim İnsanoğlunun kalbi, taşımak için aldığı emanetin gereğini yapacak yetenekte ve kabiliyettedir.

Tasavvufta Allah sevgisi için şöyle bir yorum yapılır: Allah aşkı, Allahtan başka her ne varsa hepsini unutmak, kendi hayatını O’nda yok etmek ve O’nun sıfatlarını kendi sıfatlarınla değiştirmektir.  Allah’a âşık olan ona lâyık olduğunu örnek ahlakıyla ve düzgün hayatıyla gösterir. İşte O’nu sevebilmek için O’nun güzelliğini aksettiren güzel amellere ihtiyaç vardır. Bir ayeti kerimede görüldüğü üzere: “Ancak Allah’ı anmakla kalpler yatışır ve huzur bulur.”(Ra’d: 28) buyrulmaktadır.

Yine bir Kutsi Hadiste “Ben bir gizli hazine idim, bilinmek istedim.” buyrulur. Öyleyse kul yaratıcıyı ve şükran borcunda olduğu yüce varlığı bilip takdir etmelidir. Kap ancak hacmine göre su alabileceği gibi kişilerde aklına ve ilmi donanımına göre rablerini tanıyıp o’na karşı şükranı nimette bulunabilir. Her kişi aşkı ve bilgisi nispetinde Allah’ı müşahede edebilir. Bu mertebeye ulaşanlar, gerçek aşk içinde yaşarlar. Aşk, korkağı cesur, hoşgörüsü olmaya­nı anlayışlı, cimriyi cömert, zalimi yumuşak eder. Onunla duyu organları temizlenir, ruh bundan kıvanç duyar.  (S.Tandoğan)

İslam’ın tevekkül anlayışında üç derece vardır: Şikâyeti terk, hale rıza ve muhabbettir.

Şikâyeti terk, bir anlamda da sabırdır. Sabır, İslam dininin ahlakıdır. Acılara yüz ekşitmeden dayanmaktır.  Hale rıza, Allah’ın takdirini hoş karşılamak ve duruma karşı isyan etmemektir. Haram ve zevklere koşan nefis, istemediği ibadetten ve kulluktan kaçmak ister. Biz bedenimizin isteklerinden kurtulup, yüreğimizin isteği olan kulluğa yöneldikçe daha iyi bir insan olabiliriz. Kötü işlere ve günaha karşı terk duygumuzu geliştiremediğimizde kaybeden yine biz oluruz.  Kulluk takdire rızadır. Muhabbet ise, başa gelenleri saygı ile karşılamaktır. 

Şeytan, Yüce Allah’a karşı beni ateşten Âdemi topraktan yarattın, ben ondan üstünüm, derken maddeyi öne alıp asıl yaratanı ve ona itaati sona bırakmıştır. Bununla da başa geleni saygıyla karşılamayı ve takdire rızayı terk etmiştir.  Bir manada da Allah’ın taksimine itiraz edip onu küçümsemek olan bu hareket şeytanın huzurdan kovulmasına ve gözden düşmesine sebep olmuştur. Böylece mahlûkatın en üstünü olan insanların da bu konuda dikkatleri çekilmiştir.

Hayatın ölümü unutturduğu korkunç bir çağın çocuklarıyız. Dünya ve ahiretimizi gün be gün kaybediyoruz. Oysa ölüm ve hesap bilincinin unutulmaması en güzel erdemimiz olmalıdır. Çünkü ölümü unutmayan insanlar toplum için tehlike olmaktan çıkar. Ölüm korkusu diğer yaşayan tüm varlıkların hayatlarına saygıyı artırır. Kullukta hata yapmamak, toplum içindeki çizgimizi iyi tutturmak, ibadetlerimizi ertelememek ve bu hayatı bir fırsat bilerek iyi değerlendirmek gerekir.

Enes bin Malik’den gelen bir rivayete göre: “Kul güzel ahlakı sayesinde, çokça ibadet eden bir kişi olmadığı halde cennetin en üst derecesine ulaşırken; kul kötü ahlakı yüzünden çok ibadet eden bir kişi de olsa cehennemin en alt derecesine düşebilir.”                                                                                                                                                     

Kalbin arındırılması:

Mevlana Celaleddin-i Rumi Hazretleri şöyle der:  

“İnsan bir ormana benzer. Nasıl ki ormanda binlerce domuz, kurt, temiz ve pis huylu hayvan varsa, insanda da her türlü ruh güzelliği ve nefis çirkinliği vardır.”

“Vücudu aşı­rı bes­le­yip ge­liş­tir­me­ye bak­ma! Çün­kü o, so­nun­da top­ra­ğa ve­ri­le­cek bir kur­ban­dır. Sen asıl gön­lü­nü bes­le­me­ye bak! Yü­ce­le­re gi­de­cek ve şe­ref­le­ne­cek olan odur.”

“Rû­ha mâ­ne­vî gı­dâ­lar ver. Ol­gun dü­şü­nüş, in­ce an­la­yış ve rû­hî gı­dâ­lar sun da, gi­de­ce­ği ye­re güç­lü ve kuv­vet­li git­sin.” Hz. Mevlana    

            İnsanın melekler kadar temiz ve saf, şeytan kadar da iblisliğe müsait bir karaktere sahip olduğu ve insan kendini bu iki yönden hangisiyle geliştirirse o tarafının öne çıkacağına işaret eden Mevlana, kurtuluşun ruhi yönü geliştirmekte olduğuna da vurgu yapar.

Sen, değerinle ve düşüncenle iki âleme bedelsin. Ama ne yapayım ki kendi değerini bilmiyorsun. Kendini ucuza satma, çünkü değerin yüksektir, der. Allah’ın halifesi olarak yaratılan insanın cehenneme değil, cennete aday olduğuna işaret eder.   

İnsan, büyük bir şeydir ve içinde her şey yazılıdır. Fakat karanlıklar ve perdeler bırakmaz ki insan içindeki o değeri görüp okuyabilsin. Bu perdeler ve karanlıklar; bu dünyadaki türlü türlü meşguliyetlerdir. İnsanın dünya işlerinde aldığı çeşitli tedbirler ve gönlün sonsuz arzularıdır.

Kuran-ı Kerimde de: “Doğrusu, temizlenip-arınan ve Rabbinin ismini zikredip namaz kılan kimse şüphesiz kurtuluşa ermiştir.” (A’lâ, 14-15)

Nefse ve ona birtakım kabiliyetler verip de iyilik ve kötülüklerini ilham edene yemin ederim ki, nefsini kötülüklerden arındıran kurtuluşa ermiş, onu kötülüklere gömen de ziyan etmiştir.” (Şems, 7-10)  buyrulur.

Yine “Mevlana der ki: “Senin canın içinde bir can var, o canı ara! Beden dağının içinde mücevher var, o mücevherin madenini ara! A yürüyüp giden sufi, gücün yeterse ara; Ama dışarıda değil, aradığını kendinde ara.”

“Ey kardeşim! Sen fikirden ve düşünceden ibaretsin. Senin varlığın bunlardandır. Geri kalan sinir ve kemiktir ki, onlar hayvanlarda da vardır.” Kuran’ın beyanına göre de insan, rabbini tanıyıp ona layık kul olmak üzere yaratılmıştır.  

"Üzülme der Mevlana ve devam eder; Bir yandan korku bir yandan ümidin varsa iki kanatlı olursun. Tek kanatla uçulmaz zaten. Sopayla kilime vuranın gayesi kilimi dövmek değil, Kilimin tozunu almaktır. Allah sana sıkıntı vermekle tozunu, kirini alır. Niye kederlenirsin? Taş taşlıktan geçmedikçe parmaklara yüzük olamaz. Yüzük olmak dileyen taş, ezilmeyi yontulmayı göze almalıdır!"

 





Bir Yorum Yazın
Bu habere yorumlar

Diğer Yazıları

Copyright © 2024