NEFİS VE NEFSİN MERTEBELERİ - Eskişehir Haber

NEFİS VE NEFSİN MERTEBELERİ

NEFİS VE NEFSİN MERTEBELERİ
Yayınlama: 13 Ocak 2012 Cuma - 9.062
A+
A-

 

Nefis; can, öz varlık; bir şeyin kendisi; şehvet ve gazabın kaynağı olan nefsanî bir güçtür. Kişide ki halden hale giren "ben” nefistir.

Nefs lafzı "kalp" karşılığında da kullanılır.  Çünkü kalbin anlamı: "İnkılâp eden, bir kararda durmayan, halden hale giren" demektir. Peygamber efendimiz "Ey kalpleri evirip çeviren Allah'ım! Kalbimi dinin üzere sabit kıl!" diye dua ederken kalbin bu durumuna işaret etmiştir.

Daha açık bir ifade ile nefis, insanın manevi değil de maddi tarafının adıdır. Nefis; insanın yemek, içmek, çoğalmak, uyumak gibi fıtri ve şehevi istek ve arzularının ifasına çalışır.

Nefis aynı zamanda şerrin ve kötülüğün kaynağıdır. Günahlar ve yasaklar hep çekici olduğundan, nefse helalleri yapıp, haramdan kaçmak zor gelir.

İnsanın manevi yönü nefis, ruh ve iradeden meydana gelir.

Nefis, vücut yönü ile toprağa bağlı olduğu için aşağılık şeylere meyleder. Şehevi arzularıyla dünyaya bağlıdır.

Ruh, Allah’tan (c.c.) geldiği için aşk ve faziletler gibi asil bir duygunun kaynağıdır. İlahi güzelliklere ve erdemlere meyleder.

İrade ise seçme yetisidir. İnsan bu dünyada yaptığı seçimlerle, ruhuna ya da nefsine uymasıyla ahirette ödül ya da ceza için sınava tabi tutulmuştur.  

 

Bilindiği üzere yedi nefis mertebesi bulunmaktadır. Bunlar:

1.Nefs-i Emmâre 2. Nefs-i Levvâme 3. Nefs-i Mülhime 4. Nefs-i Mutmainne 5. Nefs-i Raziyye 6. Nefs-i Marziyye 7. Nefs-i kâmiledir.

Nefsin terbiye işine gelince o pek kolay değildir. Nefsin içerisinde bulunduğu makam ve aştığı mertebeler kişinin kaza ve kader karşısında ki tutumuyla test edilebilir.

Nefs-i Emmâre (kötülüğü emreden nefis) sahibi kişi her zaman kendini haklı bulur. Başına kötü bir iş geldiğinde haklı ve haksız olduğuna bakmayarak kendisini savunmaya, başkalarına düşmanlık göstermeye bakar. Sabır göstermez. Çıkarları doğrultusunda hareket eder. İşine geldiğinde haksızlığa bile kendince bir gerekçe bulur, onu savunur. Çıkarları zedelendiğinde her türlü günahı işleyebilir. Allah’ın (c.c.) kaza ve kaderini çıkarlarına uygun olarak yargılar.

Nefs-i Levvâme (kendini kınayan nefis) sahibi kişi tövbe-i nasuh (bir daha günah işlememeye kesin niyetli) kişidir. Başına gelen kötü olaylarda her zaman Allah’ın (c.c.) emir ve yasaklarını hatırlar. Başına gelen bela ve musibetlerdeki ilahi ikazı sezer. Allah’ın (c.c.) kaza ve kaderine rıza göstermenin gerekliğini bilir. Ama çok çabuk zafiyet gösterir. Unutkanlıkla, öfkeyle, şehvetle eski nefs-i emmâre alışkanlıklarını sürdürdüğü gibi, Allah’ın (c.c.) kaza ve kaderini bazen eleştirebilir.

Nefs-i Mülhime (ilham sahibi nefis) ehli kişi de Allah’ın (c.c.) kaza ve kaderi üzerine sırlara yavaş yavaş vakıf olmaya başlar. Allah (c.c.) rüyalarında gayba ait şeyleri ona gösterir. Çoğu zaman rüyaları doğru çıkar. Bu sayede kaza ve kadere imanı güçlenir. Her şeyin Allah’ın (c.c.) ilminde olduğunu, O’nun izni ve yaratması ile meydana geldiğini gözleriyle görüyormuş gibi bilir.  

Allah’ın (c.c.) mutlak adaletini kavrar. Allah’ın (c.c.) kimseye zulmetmediğini görür. Adeta bir doğa kanunu gibi kötü amellerin insanın başına bela ve musibet olarak geri döndüğünü anlar. Allah’ın (c.c.)  engin merhametini kavrar. İnsanlara sabrı ve şükrü tavsiye ederken nefsine karşı da böyle davranır.

Nefs-i Mutmainne (tatmin olmuş nefis) sahibi kişi, Allah’ın (c.c.) kaza ve kaderine hiç itiraz etmez. Artık nefsi her türlü olaylardaki sırlardan haberdar olduğu için bir gönül tokluğu içerisindedir. Başına gelen kötü şeylerde Allah’ın (c.c.) ezeli ilmini, pek çok hikmetini, mutlak adaletini ve sınırsız merhametini yaşayarak öğrenmiş olur. Hiçbir şeyin tesadüf eseri olmadığını bilir. Her şeyde bir hikmet arar.

Olayların arkasında işleyen gizli yasalara; varlıkların, olay ve olguların arka planındaki sırlara hikmet denir. Nefs-i mutmainne sahibi, hikmete ermiş bir kişi olarak başkalarına yardımcı olabilecek bir makamdadır. Kaza ve kaderle ilgili sırları yaşayarak öğrendiği için insanlara sabrı ve şükrü tavsiye etmede etkili konuşur. Bu, aynı zamanda velilik makamının başlangıcıdır.

 “(Allah [c.c.]) Hikmeti dilediğine verir. Kime hikmet vermişse kuşkusuz ona büyük iyilik etmiştir. Bundan ancak akıl sahipleri ders alır (Bakara suresi, ayet 269).”

Nefs-i Raziyye (razı olmuş nefis) sahibi kişi, Allah’ın (c.c.) kaza ve kaderine şükreder. Bu şükür sadece başa gelen iyi olaylarda değil kötü olaylarda da söz konusu olur. Çünkü bunlarda Allah’ın (c.c.) ezeli ilmini, pek çok hikmetini, mutlak adaletini, sınırsız merhametini yaşayarak görürken Allah’ın (c.c.) sınırsız merhametinin daha galip olduğunu anlamıştır.

Nefs-i Marziyye (Allah (c.c.) tarafından razı olunmuş nefis) sahibi kişi, kaza ve kadere öylesine rıza gösterir ki, bu rıza sonucu Allah da ondan razı olur. Bu kişi rızada öyle bir derecededir ki, başının kesileceğini bilse bile kaza ve kadere gönlünde bir şevk ve aşk duyar. Her şeyin Allah’ın (c.c.) izni ve yaratması ile olduğunu bildiğinden ondan gelen bela ve musibeti bir iltifat olarak değerlendirir. Buna içten bir şükürle karşılık verir.

Nefs-i Kâmile (olgun nefis) sahibi kişi, Allah’ın (c.c.) yeryüzündeki halifesidir. Allah (c.c.) onları kaza ve kaderi üzerine pek çok sırlara vakıf ettiği gibi insanlar üzerinde keşif ve kerametleri ile de üstün kılar. Konuştukları zaman hikmetle ders verirler. Her şeyi Allah’ın (c.c.) izniyle ve rızası için yaparlar. Allah (c.c.) katında duaları geri çevrilmez. İnsanları Allah’a (c.c.) ulaştırırlar. Görüldüğünde Allah’ı (c.c.) hatırlatırlar. Peygamberin yaşayan varisleridirler. Dinin koruyucusu ve sığınağıdırlar.

 

Kuran-ı Kerimde ki şu ayetler: “Her kim Rabbinin makamından korkar ve nefsi hevadan alıkoyarsa işte onun barınağı Cennet'tir." (Naziat, 40-41)   

“Nefsini temizleyen kurtuldu. Nefsini kirleten ziyan etti..” (Şems,  9-10) 

"Ancak Yüce Allah'a selim kalple gelenler kurtulur." (Şuara, 89), nefsin terbiye edilmesinin gereğini bildiriyor.

Hz. Peygamber de: "Allah'ım!.. Doymayan bir nefisten sana sığınırım!" (Müslim)

"Âdemoğlunun iki vadi dolusu altını olsa bir üçüncüsünü ister. Onun gözünü ancak toprak doyurur!" (Müslim, Zekat: 39)

"Ümmetim için en çok korktuğum, nefislerinin hevasına tabi olmaları ve gereksiz dünyevî arzular peşine düşmeleridir." (İbni Adiy, Cabir’den) buyuruyor. 

                                                                                           aorum_26@hotmail.com





Bir Yorum Yazın
Bu habere yorumlar

Diğer Yazıları

Copyright © 2024