EKONOMİ VE İSLAM - Eskişehir Haber

EKONOMİ VE İSLAM

EKONOMİ VE İSLAM
Yayınlama: 23 Kasım 2011 Çarşamba - 7.522
A+
A-

 

Ekonominin Tanımı:

Ekonomi, insanların ve toplumların para kullanarak ya da para kullanmadan zaman içinde çeşitli mallar üretmek ve bunları bugün ve gelecekte tüketmek üzere, toplumdaki bireyler ya da gruplar arasında bölüştürmek için, kıt üretim kaynaklarını kullanmak şeklinde tanımı yapılabilir.

Modern dünyada iktisadi kriterler belirlenirken daha çok fayda ve zarar ilkesine göre hareket ediliyor. Çünkü çağdaş dünyadaki ekonominin temel hedefi, maddî açıdan ideal hayata kavuşmaktır. Bu alanda herkesin kabullendiği tartışmasız olan üst kriterleri de yoktur. Fakat İslâm’a göre faizin yasak edilişi, ticarette stokçuluğun haram kılınması ve serbest piyasanın hâkim olması gibi pek çok hüküm, bu sahayı doğrudan ilgilendirmektedir. Kapitalist düzenin hayat felsefesinin temel esasları para ve servet edinmeye dayanmaktadır. Böyle bir düzende faiz, bankalar ve aşırı kazanç sağlayan şirketlerde bulunacaktır. Bu durum, asrın iktisat anlayışı ile İslâm’ın çok noktada farklı olduğunu göstermektedir.

Böyle olunca ekonomi üzerinde araştırma yapanlar, kendi toplumlarının görüş, kanun ve sosyal şartlarına uygun bir ekonomi anlayışını benimsemek zorundadırlar. Öreğin Almanya’da ekonomik düzeni oluşturmak isteyen bir araştırıcı, bu ülkenin medeni kanununu, sosyal yapısını ve tarihi geleneğini temel esaslarına ve kapitalizmin mülkiyet ve tasarrufla ilgili düşünce ve ilkelerine uygun hareket etmek zorundadır. Demek ki ekonomik değer anlayışların o ülkede egemen olan sosyal ve hukuki esaslara göre düzenlemesi gerekir. 

İslam’ın ferdi mülkiyet anlayışında sınırsız bir hürriyet yoktur. İslam’ın ferdi mülkiyet anlayışı aynı zamanda dini emir ve yasaklarla çevrilmiştir. Böylece ferdi mülkiyet alanı mali ve fiili mükellefiyetlerle adeta daraltılmaktadır. Zekât, sadaka, fitre, kefaret, Allah yolunda infakta bulunma ve malın varisler arasında dağılımı mülkiyet alanında aşırı birikimi önler. Faiz, hile, stokçuluk gibi haram yollardan mal edinme gibi meşru olmayan kazanç yolları yasak kılınarak belki de Müslümanın aşırı olan servetle boğdurulmaması istenmektedir.

“Kişi, kıyamet günü şu beş şeyden hesaba çekilmedikçe bir adım ileriye geçemez: Ömrünü nerede tükettiği, ilmiyle ne yaptığı, malını nereden kazandığı, malını nerelerde harcadığı ve vücudunu nerede çürüttüğü” (Tirmizi, sıfatü’l kıyame,1) gibi naslarla İslam toplumu helal ve meşru kazanca teşvik edilerek ideal bir toplum profili hedeflenmektedir.

 

Mülkiyet:

İslam’da mülk kayıtsız şartsız Allah’a aittir. Kulların sadece ondan istifade etme hakları vardır.  Yüce Allah her şeyin yaratıcısı ve sahibidir. İnsanlar fert ve toplum olarak yeryüzünde nimetlerden yararlanmak ve tasarrufta bulunmak hususunda Yüce Allah’ın vekilidirler.

İslâm’a göre gerçek hâkim ve her şeyin sahibi Yüce Allah’tır. Dolayısıyla insanlar geçici olarak O’nun adına mal-mülk sahibi kılınmışlardır. Bundaki maksat ise kişiyi imtihana tâbi tutmak ve neticede gerçek kulluğu temin etmektir. Bu anlayış, müslümana niyâbeten bir mülkiyet hakkı sağlamaktadır. Dolayısıyla İslâm’daki ekonomik özgürlük, diğer ekonomik sistemlerden farklı olarak kendine has bir yapı arz eder.

Demek oluyor ki, İslami ekonomide insan mutlak anlamda hür değildir. Mutlak güç ve her şeyin sahibi Allah’tır. Dolayısıyla insan, diğer alanlarda olduğu gibi ekonomiyle ilgili faaliyetlerinde de Allah’ın koyduğu sınırlara uymak zorundadır. İslam ekonomisini belirleyen kavramlar veya esaslar şunlardır: Faiz yasağı, zekât emri, israf yasağı, hayır ve infak kavramları, tekelleşmeye karşı olma, ticarette serbestiyet İslam ekonomisinin temel prensipleridir.

İslam’ın kendine mahsus anlamda olmak üzere biraz da kapitalizmdekine benzer üretim ve tüketim alanında özel mülkiyet anlayışı vardır. Kişisel kazanç ve teşebbüs hürriyeti gibi bir anlamda da serbest piyasa ekonomisi vardır. İslam’da rekabet anlayışı olsa da kapitalist anlayıştaki rekabetten ziyade insaflı rekabet veya yardımlaşma esasına dayalı gelişme veya tatlı rekabet denebilecek olumlu bir zihniyet vardır. Çünkü mümin müminin kardeşidir. Hedef gelişme ve ilerleme olsa da mümin kardeşinin batmasını, iflasını desteklemek yerine olabildiğince yardımcı olma anlayışı vardır. Çünkü müminin dünyadaki esas amacı Allah’ın memnuniyetini kazanmaktır.

Beşerî sistemlerde malı elde etmek, aynı zamanda onun istenildiği gibi tüketilebileceği hakkını vermektedir. Zira malı kazanan onun mutlak sahibidir ve üzerinde dilediği tasarrufu yapabilir. Bu noktada taşkınlıkları engelleyici olarak getirilen çeşitli ölçüler, yine beşer prensibi olduğu için aşılmaz değildir. Dolayısıyla bunlar dinin sabiteleri gibi sayılmamalıdır.

Fakat İslâm’da beşer üstü ve net prensiplerle, tüketimin ancak meşru yoldan yapılabileceği beyan edilmiştir. Çünkü bir bütün olarak şer’î hükümlere uyma gereği bu sonucu vermektedir. Bu durum, mutlak insaniyet için değişmez güzelliklerin kalmasına sebep olacaktır. Bencillik duygusuyla ve israfı celp edici lüks tutkularla inşa edilen bir hayat anlayışı İslam’da cevaz bulamayacaktır. Ayrıca aşırı ve lüks tüketim uygulaması; fiyatların yükselmesine ve dar gelir sahiplerinin ezilmesine sebep olacağından farklı bir mesuliyet de gerektirecektir. Dolayısıyla bu tür uygulamalarda bir haksızlık ve zulüm söz konusudur. Zira zenginler isteklerine göre müsrifâne tatmin yolları ararken, fakirler aleyhine bir süreç hazırlamaktadırlar. 

Üretimi devamlı kılmak veya değişimi yaşamak için moda ve reklam iş birliğiyle israf ekonomisini kamçılama gayretleri kendi özel hayatları açısından toplumu, meşru olmayan bir yöne tevcih ile de sosyal hayat açısından kabul görmeyecektir.

Sonuç olarak: Beşerî sistemlerin ifrat ve tefrit sapmalarına mukabil, İslâm kültüründe karşılıklı yardımlaşma ve hediyeleşme öne çıkmaktadır. Çünkü muhtaca yardım İlâhi bir emirdir. Ayrıca Müslüman Müslüman’ın kardeşi sayılır ve ona hiçbir zaman zulüm etmeyeceği, onu hiçbir zaman yalnız bırakmayacağı prensibi dinde riayet edilmesi gereken bir esastır. Yine mülkün kişilerin elinde ki emanet bilinci algısı, inançlı insanı emaneti yerinde kullanmaya memur ve razı eder. Bu da gerektiği yerde borç vermek ve yardımda bulunmak gibi neticeleri doğurur.

                                                      aorum_26@hotmail.com





Bir Yorum Yazın
Bu habere yorumlar

Diğer Yazıları

Copyright © 2024