İslam’da Sağlığı Korumanın Önemi - Eskişehir Haber

İslam’da Sağlığı Korumanın Önemi

İslam’da Sağlığı Korumanın Önemi
Yayınlama: 3 Kasım 2011 Perşembe - 22.954
A+
A-

 

İslâm Dini insanı temel alan, onun dünyevi ve uhrevi yararı için evrensel kaideler koyan gerçek bir din özelliğini ihtiva eder. İslam dininin tüm değerlerine bakıldığında insanlığın aleyhine olacak hiçbir menfi hüküm görülemez. Bu da onun gerçek ve evrensel bir din olduğunun en büyük kanıtıdır.

Sağlık, dinimizin üzerinde hassasiyetle durduğu önemli bir konudur. Onun için insana zararlı olan şeyler dinimizde ya haram ya da mekruh sayılmıştır. Bunların başında alkol gelmektedir. Uyuşturucu ve benzeri olup, aklı devre dışı bırakan maddelerin yasaklanması yanında; fazla ciddiye alınmadığından küçük – büyük toplumun büyük bir kesiminin alışkanlık haline getirdiği sigara türü nesneler de dinimizin hiç hoş görmediği sakıncalı maddeler kapsamındadır.  

Oysa Yüce Rabbimiz yaşadığımız şu dünyada yararlanmamız bakımından sayısız birçok nimetler vermiştir. Kur’an-ı Kerim’de bu husus şöyle ifade edilmektedir.

 “Allah’ın nimetlerini saymaya kalksanız sayamazsınız” (Nahl,18)

Bizlere sunulan nimetlerin en başında hiç şüphe yok ki, sağlığımız gelmektedir. Huzurlu ve mutlu bir hayat geçirmenin en temel yolu sağlıktan geçmektedir. Yüce Rabbimizin bizlerden istemiş olduğu emir ve yasakların yerine getirilmesi; keza sosyal hayatta bizlerden beklenilen görevlerin layıkıyla yapılabilmesi yine sağlık ve sıhhatle gerçekleşmektedir. Zira sağlık olmadan ne oruç tutulabilir, ne de Hacc gibi ibadetler yapılabilir.

Sevgili Peygamberimiz bir hadisi şeriflerinde iki temel konuda dikkatimizi çekmektedir:“İki nimet vardır ki, insanların çoğu bu nimetleri değerlendirmekte aldanmıştır: Bunlar sıhhat ve boş vakittir.” (Riyazü’s-Salihin, Hadis No:98)

Sağlıklı bir hayat sürdürebilmenin iki temel yolu vardır. İlki hastalanmadan önce sağlığı koruma, ikincisi ise, hasta olduğumuz zaman eski sağlığımıza dönebilmemiz için tedavi olmaktır. En önemli olanının ise sağlıklı olmayı devam ettirebilme olduğunu da Sevgili Peygamberimizin şu hadisinden öğreniyoruz. “Beş şey gelmeden önce beş şeyin kıymetini bilin. Ölüm gelmeden önce hayatın, hastalık gelmeden önce sağlığın, meşguliyet gelmeden önce boş zamanın, ihtiyarlık gelmeden önce gençliğin, fakirlik gelmeden önce zenginliğin” (Buhari Rikak 3)

Sevgili Peygamberimiz sağlığa apayrı bir kıymet vermiş ve zaman zaman bununla ilgili tavsiyelerde bulunmuştur. Peygamberimizin sağlık konusundaki görüş ve tavsiyelerinin bir araya getirilmesiyle “Tıbbı Nebevî” kavramı dini literatürümüze girmiştir..

Kolay bir ifadeyle “Tıbbı Nebevî” kendi inanç köklerimizden gelen tüm tıbbi bilgi ve tavsiyelerin genel anlamdaki adıdır. Allah Rasulü sağlıklı olmaya çok önem vererek sahabeleri bu konuda uyarmıştır. Onlara sağlıklarına özen göstermelerini tavsiye etmiştir. Özellikle İslâm inancı doğrultusunda yapılan sağlık tavsiyeleri, yemek yeme alışkanlıkları, temizlik usulleri ve kan aldırma gibi tüm öneri ve yöntemler bu isim altında değerlendirilebilir. Hatta hadis literatüründe bap başlıkları olarak dikkatimizi çeken “Kitabü’l Eşribe” (İçilecekler) “Kitabü’l Et’imeh” (Yenilecekler) “Kitabü’t Tahareh” (temizlik bölümü) gibi konular Tıbbı Nebeviyi besleyen hükümleri ihtiva etmektedir. 

İslam ve sağlık konusu işlenirken yukarıda yapılan izahatların ışığında şu başlıklar üzerinde durulabilir. Sağlığı korumanın yollarından olan temizlik, dengeli beslenme, sağlığa zararlı şeylerden kaçınma, bulaşıcı hastalıklardan uzak durma, hastalıklardan tedavi olma, beden ve ruh sağlığımızı koruma..

“Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi

Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi” diyen Muhteşem Süleyman (Kanuni) da bu veciz ifadesiyle sıhhatten daha önemli hiçbir değerin düşünülemeyeceğine dikkat çekmiştir. 

1) Temizlik: Yüce Dinimiz temizliği yaşamın temel unsurları arasında görmüş ve Hz. Peygamberin ifadesiyle “Temizlik İmanın yarısı” (Müslim, Tahâret 1) olarak ifade edilmiştir. Ayrıca ibadetlerde yine temizlik şarttı aranmıştır. Nitekim Namazın temel şartlarından ilki de temizliktir. Kişinin gusül gerektiği zamanlarda gusletmesi, beş vakit namaz, Cuma ve bayram namazları için abdest alması, bedeninde, elbisesinde ve namaz kılacağı yerlerde varsa pisliklerin giderilmesi namazın farzlarındandır. Ayrıca uykudan uyanıldığı zaman yemekten önce ve sonra ellerin yıkanması, kasık ve koltuk altlarının temizlenmesi, tırnakların kesilmesi ve temiz tutulması, küçük ve büyük abdest yapıldıktan sonra vücudun temizlenmesi, birbirimizle olan diyaloglarımızda hep sağ elimizi kullandığımız için temizliğin sol elle yapılması Sevgili Peygamberimizin işaret ettiği sünnetlerdendir.

 Birinin uykusundan uyandığında elini üç defa yıkamadan kaba daldırmasın. Çünkü elinin nerede gecelediğini bilemez.” (Müslim, Taharat, 87)

İbn Abbas’tan gelen bir rivayette, “Peygamberimiz kabirlerinde azap gören iki kimsenin sesini duydu ve “Bu ikisinden birinin, idrarından sakınıp korunmadığı, diğerinin de koğuculuk yaparak dolaştığı”  için azap gördüklerini beyan etti. (Müslim, Taharat 110)

Bedeni sağlığımız açısından dikkat edeceğimiz bir başka husus ise ağız ve diş sağlığımızdır. Sindirim sisteminin evveli olan ağzımız temiz tutulduğu ve dişlerimizin sağlığı korunduğu müddetçe vücudumuzun da sağlığı korunmuş olacağı unutulmamalıdır. Nitekim Sevgili Peygamberimiz ağız ve diş sağlığı için her daim misvak kullanmış ve Ümmetine misvak kullanmayı emretmiştir.

"Ümmetimi zora sokmaktan endişe etmeseydim, onlara her namaz vaktinde misvakla dişlerini temizlemelerini emrederdim." (Riyazü’s-Salihin, Hadis No:1199)

"Misvak kullanmak ağzın temiz kalmasına ve  Rabbın razı olmasına sebeptir." (Riyazü’s-Salihin, Hadis No:1205)               

2) Dengeli Beslenme: Bedeni sağlığımızı korumanın en önemli unsurlarından biri dengeli beslenmedir. Yüce Rabbimiz Kutsal Kitabımızda: “Yiyiniz, İçiniz ama israf etmeyiniz(Araf, 31) buyurarak, yeme ve içmede dengeli olmanın gerekliliği üzerinde durmuş, aşırı yemek suretiyle israfı yasaklamıştır. Günümüzde öne çıkan obezite (şişmanlık) bir hastalık haline gelmiştir ki, sebebi ise bilinçsizce yapılan yemek tüketimidir. Müslüman’a yakışan ise, her işinde olduğu gibi yemede de orta yolu izlemektir.

Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) “İnsanoğlunun karnından daha zararlı bir kap doldurmadığını(Tirmizi, Zühd, 47) ifade etmişlerdir. Buna göre, midemizi üç bölüme ayırmalı, üçte birini yemeğe, üçte birini içmeğe, diğer üçte birini de nefes alıp vermeye ayırmalıyız. İslam Dininin yemek adabı bu şekildedir. Nitekim Peygamberimiz (s.a.v.):"Kalplerinizi çok yemekle öldürmeyiniz! Ekinleri çok suyun öldürdüğü gibi, muhakkak fazla yemekle de kalp ölür" buyurmuştur. Bilinmelidir ki, yemek bedenin gıdasıdır; açlık da gönlün gıdasıdır.

Bu arada, leş, domuz eti ve şarap gibi bizzat kendisi haram olan şeyleri yemek haram olduğu gibi, doyduktan sonra yemek de haram olarak telakki edilebilir. Domuz eti, sütü,  derisi, tüyü yani  her şeyiyle haramdır. Muhtemel ki, Allah (c.c.) bu hayvanı kullarını imtihan etmek üzere yaratmıştır. Bir mümin haram olduğunu bildiği halde bu hayvana ait herhangi bir şeyi yer, içer veya kullanırsa emr-i ilahiye  muhalefet etmiş ve büyük günah işlemiş sayılır. Yine 'Üzerine Allah'ın adı anılmadan kesilen hayvanlardan (etlerinden) yemeyin. Çünkü onu yemek günahtır.' En'am Suresi, 121        

3) Hastalıklar: Yaşadığımız şu asırda hastalıkların kökeni genellikle psikolojiktir. Günümüz insanı her ne kadar rahat bir hayat yaşıyor görünüyorsa da ruhsal yönden buhranlardan kendini kurtaramıyor. Bunalımlar ve iç sıkıntıları çeşitli hastalıklara davetiye çıkarıyor. Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav) sıkıntının hastalıklara yol açtığını şu hadisi şeriflerinde buyurmuşlardır. “Her kimin huyu kötü olsa kendi nefsini sıkıntıda tutar ve her kimin kederi çok olsa kendisini hasta eder. (Hadis-i Şerif)

Hayatımızdaki her rahatsızlığın ortaya çıkmasının bir sebebi vardır. Zihinsel sebebi çözüp ortadan kaldırmak için içimize iyice yönelmeliyiz, çünkü cevap oradadır. İrade gücümüzün işe yaramamasının sebebi de burada yatmaktadır. İrade gücümüz sadece dış etkenlerle savaşır, içteki sorunlarımıza asla etki edemez. Örneğin sigara tiryakisi, sigarayla savaşmak yerine neden bunu kullanmaya ihtiyaç duyduğunun üzerinde düşünüp beyninde onun gereksizliğini anlarsa olay çözülmüş olur. İhtiyaç ortadan kalkınca, bağımlılık da ortadan kalkacaktır.  

Bedenimizde en çok rahatsızlığa sebep olan düşünce kalıpları olarak eleştirme, kızgınlık, gücenme, affetmeme ve suçluluk duygusu söylenebilir. Çok eleştiren bir kişinin eklem romatizması olması muhtemeldir. Kızgınlık duygusu kendisini ateşli ve iltihaplı bir rahatsızlıkla ortaya koyabilir. Uzun süren içerlemeler kanser rahatsızlığı şeklinde ortaya çıkabilir. v.s.

Şu da bilinmelidir ki, her ne kadar Tıbbı Nebevî diye bir kavramı dillendirip Hz. Peygamberin sağlık tavsiyelerinden bahsediyorsak da Hz. Peygamber işin uzmanı bir doktor değildir. O da bizim gibi hastalanınca derdine derman arıyordu. Bir kısım uygulamalar tecrübelerle ispatlandığı için onları öneriyordu. Bunlar ona bir vahiy olarak da gelmiyordu. Öyleyse modern tıbbı reddedip eski yöntemleri ibadet aşkıyla uygulamak doğru değildir. Her alanda olduğu gibi çağın yeniliklerinden sağlık alanında da faydalanmak her Müslüman’ın yapması gereken sağlıklı davranışlardandır.

4) Tedavi olmak: Bilindiği gibi hastalıklar aynı zamanda insanların imtihan olmasına bir vesiledir. Hastalık dönemlerinde sabreden ve şükreden insanlar bu imtihanı başarıyla geçebilirler. Bununla beraber kişi hastalığına derman da aramalıdır. Çünkü Peygamberimiz bir mübarek sözlerinde, ölüm dışında çaresi olmayan bir derdin olmadığını söylemektedir:

Hastalığın kişinin mertebesini yükselttiği de söylenir. Bu bir yere kadar doğrudur. Fakat kişi mertebem yükselecek diye tedaviden geri durmamalıdır. İmkânı varsa muhakkak tedavi olmalıdır. Zira sağlıklı insanın yaptığı ibadet çok daha üstün ve faziletlidir. Bununla ilgili olarak Rasulullah Efendimiz şöyle buyuruyor. Hilâl bin Yesâr anlatır: “Peygamberimiz bir hastaya gitmişti. Buyurdu ki: ‘Hasta için tabip getirin.’ Dediler ki: ‘Ya Rasulallah sen de mi tabip getirilmesini söylüyorsun?’ Buyurdu ki: Evet. Hak Teâlâ devasını birlikte indirmediği hiçbir dert göndermemiştir.” Bir başka rivayette: “ALLAH derdi de çareyi de verdiği gibi her dert için bir ilaç yaratmıştır. Bu sebeple tedaviye devam ediniz. Fakat haramla tedavi etmeyiniz." Ebu Davud, Tıb 11

Tedavi olmak ne kadar gerekli ise, tedaviyi yapacak hekim olmakta o kadar gereklidir. Hatta hekimlik Farzı kifayedir. Bu sebeple hekimlik mesleğini icra edenler aynı zamanda kutsal bir görevi de yerine getirmiş olurlar. İnsanların ihtiyaçlarını giderenler için dünya ve ahiret mutluluğu müjdesi verilmiştir. “Kul Mümin kardeşinin ihtiyacını gidermeye devam ettikçe Allah Teâlâ da onun ihtiyacını gidermeye devam eder.” (Seçme Hadisler, Hadis No:301) Ayrıca Kuran-ı Kerim’de ise şöyle buyrulmaktadır.

“...Her kim de birini (hayatını kurtararak) yaşatırsa sanki bütün insanları yaşatmıştır…” (Maide, 32)

Hekimlik mesleğini icra edenler, hastalarını sırf maddiyat için çaresiz bırakmamalı, her bir hastaya gerekli itina göstermeli ve eğer böyle yollara başvurulursa kul hakkına girileceği unutulmamalıdır.

Bedeni sağlığımızın yanı sıra ruh sağlığımızın da korunması için gerekli tedbirleri almalıyız. Yüce dinimiz ruh sağlını koruyucu birçok tedbir almıştır. Allah’a iman etmenin ruh sağlığı üzerinde etkisi büyüktür. Çünkü ruhi etkilerin yansıması bedenen hastalık olarak çıkmakta, ruhi hastalıklar ise bedeni hastalıklar gibi kısa sürede tedavi edilememektedir.

Yine korku ve üzüntülerden kurtulmanın en temel yolu Allaha İmandır. İnançlı bir kalp huzur içerisindedir. İmanlı olan insan, Allah’ın kendisini asla zorluklar içerisinde bırakmayacağını, kendisine gücünün yetmediği şeyler yüklemeyeceğine ve başına sıkıntı geldiği zamanda kendisini yalnız bırakmayıp destekçi olacağına inanır.

Tevekkül inancıyla yaşamak, başımıza gelen olayları sabırla karşılamak tavsiye edilen hususlardır. Ayrıca yalan söylemek, dünya ve mal hırsı, kıskançlık gibi hususlar ise ruhu yıpratıcı duygulardandır. Ruhu koruma altına almak için abdest, namaz, oruç tavsiye edilmiştir. Kuran okumakla da Ruhun sükûnete erdirilmesi arzu edilmiştir.

Fiili dua olan tedavimizi yaptırmanın yanı sıra sözlü duamızı da eksik etmemeli, bize gelen hastalıklar için sabrederek, “Ey Rabbim! Şifa veren sensin bana şifa ver” diye duada bulunmalı, Kuran okumalıyız. Çünkü Kuran Müminlere ayrıca bir şifa olarak ta indirilmiştir.





Bir Yorum Yazın
Bu habere yorumlar

Diğer Yazıları

Copyright © 2024