DİN VE DÜNYA İŞİNDE MAL VE İLMİN YERİ - Eskişehir Haber

DİN VE DÜNYA İŞİNDE MAL VE İLMİN YERİ

DİN VE DÜNYA İŞİNDE MAL VE İLMİN YERİ
Yayınlama: 30 Haziran 2011 Perşembe - 8.319
A+
A-

 

Şu dört şey din âlimlerince önemli görülmüştür:

Zenginler mallarıyla cimrilik etmemeli;

Fakirler ahiretlerini  dünyalık karşılığında satmamalı;

Âlimler doğru bildiklerinin aksine amel etmemeli;  

Cahiller bilmedikleri şey hakkında bilirmiş gibi yapıp kibirlenmemelidir.

Yaşadığımız hayat içerisinde  zenginlerin ve ilim  adamlarının fonksiyonu hiç tartışılmaz. Olumlu ve faydalı tüm işlerin temelinde bu iki grubun payı hayli fazladır. Bir de bunların zıtları diyeceğimiz fakirler ve ilimden mahrum bırakılmış kesim vardır. Bunların durumları diğer kesim kadar çok önemli değilse de bu kesimin toplum içinde yaptıkları olumsuz ve cahilane hareketler toplumu oldukça etkileyebilir. Büyük cinayetler büyük cahiller tarafından işlenmiştir. (Voltaire) sözü de bunu gösterir. Cehalete karşı mücadele işte bunun için çok önemlidir.

Cahil: Halk arasında yol yordam, ilim irfan bilmeyen bilgisiz ve tecrübesiz kimsedir.  Bilinçsizlik anlamına gelen cehalet de ilmin karşısında olmaktır.

Bilmek anlamına gelen ilim ise,  her şeyin en iyisi, en hayırlısı olan bir özelliktir. Cehalet de onun zıddını ifade eder ki o da her şeyin en fenasıdır. İlim sahibi faziletli, yüce kişi sayılırken; cahil insanlar da toplum nezdinde daima aşağılanan kişiler olarak bilinirler.

Kur'an-ı Kerîmde inkârcılar "...Cehalet içerisinde kalmış (bilgisizliğe saplanıp kalan) gafiller..." (Zariyat, 51/11) olarak zikredilir. Yine cahillerden sakınmak için; "Âf yolunu tut, insanları bağışla, mâruf olan şeyleri emret, cahillerden yüz çevir. " (A'râf 199) buyurulur.

Bilgisiz insanlar körler gibidir: "Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?" (Zümer, 9). "Aynen görenle görmeyenin bir olmadığı gibi." denilir.

Bundan dolayı cahiller için: "Cahil yaşayan ölüdür.", "Diri iken ölü." denilmiştir. Hazret-i İsa (as) da: "Ben ölüleri dirilttim, fakat cahilleri diriltemedim." buyurmuştur.

Yine de bir toplum zıtlarıyla ayakta durur. Herkes maddeten aynı seviyede olursa hayat durur. İşler yürümez hale gelir. Bir söz vardır: ‘Sen ağa ben ağa davarları kim sağa’ Toplumun zenginlere ihtiyacı olduğu kadar, fakir yani ihtiyaç sahibi insanlara da ihtiyacı vardır. Nitekim zenginin işinde çalışacak eleman ihtiyaç sahipleridir. İhtiyaç insanları başkalarının işinde ve emrinde çalışmaya sevk eder.  Ancak zengine de düşen bazı vecibeler vardır. Bunlar yasal olduğu gibi, İlahi de olabilir. Hz. Peygamberin buyurduğu üzere, zenginler Allah’ın kendilerine sunduğu imkânlardan özellikle muhtaçları yararlandırmalıdırlar. Yoksa toplumda zengin - fakir ayrışımı gibi bir fitne doğar. Çalıp çırpma, yağmalama gibi dinin ve yasaların yasakladığı ve toplumu kaosa iten çıkmazlar baş gösterir.

Bunların önlenmesinde , “çalışanların hakkını eksiksiz veriniz” “Allah’ın huzuruna kul hakkıyla gelmeyiniz” gibi ilahi emirlerin yanında, dinin zenginlere yüklediği fakirlere yardım gibi sorumluluklar da etkili olur. Malın zekatını vermek, sadaka ve hayır hasenat gibi sosyal dayanışmayı temin eden örnek davranışlar asla ihmal edilmemelidir. Kuran-ı Kerimde: “Allah'ın fazl-ı kereminden verdiği nimetlerde cimrilik edenler, bunun, kendileri için bir hayır olduğunu sanmasınlar. Bilakis bu, onlar için bir şerdir. Onların cimrilik ettikleri şey kıyamet günü boyunlarına dolanacaktır. (Al-i İmran/180) buyrulur.

İşin bir diğer ayağı ise, ilim ve bilim adamlarının doğru bildikleriyle amel etmesidir. Bildiklerini sadece kendi çıkarına endeksleyip gerek siyasi gerekse kendi maddi çıkarlarına hizmet ederse, kendisi de toplumda büyük bir yara alır. Toplum içinde etik davranışlar daha çok ilim adamları ve din adamları üzerinde hoş durur. İlim çok iyi bir silah olduğu için iyilerin eline emanet edilmelidir. Mevlana da: “Cibilliyetsize ilim öğretmek katilin eline silah vermeğe eşdeğerdir” der. Okumuş kesim yanlış bir kulvara girer ve savundukları fikirler toplumun değer yargılarına da ters düşer ve bu yüzden kendi toplumunu dışlama moduna girerse bekleyin o zaman siz kıyameti!  

Bir cemaatin ölümü, bir âlimin ölümünden daha hafiftir. Hadis-i Şerifi de gösteriyor ki, âlim kolay yetişmez ve bir âlimin yok oluşu o toplumun yok oluşu anlamına gelir. Bu da ilmin her şeyin üzerinde olduğunu gösterir. Hatta başka bir hadis-i şerifte de: “Cahiller içinde kalmış bir alim, ölüler içinde kalan bir diri gibidir.” buyrulur. İlim adamlarının hiçbir etki altında kalmadan edindikleri ilmi değerleri topluma mal etmelerini temin için yine Hz. Peygamber efendimiz: “Nice âlimler vardır ki, sultanın yanına dini ile birlikte girer de, çıkarken dininden hiçbir şey kalmaz.” (Fudayl bin İyaz)  buyurur.

Diğer taraftan “Şu ümmet için en çok korktuğum şey, dili ve sözleri ile âlim, kalbi ile cahil olan kimselerdir.” Sözü de bilim adamlarının inanç boyutuna işaret eder. İnanç olmazsa çok şey eksik kalır. Bir ilim adamının hedef kitlesiyle ortak inancı yoksa paylaşabileceği fazla bir alanı olamaz.  Böyle olunca o kişinin bu kitleye karşı yapabileceği fazla bir etkisinin olabileceği tartışılır.

Kibir ve gurur dinin reddedeceği çirkin huylardandır. Kendince kibirlenmeyi hak ettiğini iddia edenlerin üzerinde bile çok çirkin duran kibir ve gururun yoksul ve muhtaç olan insanlar ki onlar yaşadığı toplumun himmetine ve desteğine muhtaç olduklarından kibir ve gurur onların üzerinde öyle çirkin durur ki ne din böyle bir yanlışı kabul eder ne de içinde yaşadığı toplum müsamaha eder. İşte dinimiz bu yanlışlığı dinin ve toplumun hayatiyetine mal olabilecek bir tehlike olarak addeder.

Bir de dinin fert ve toplum bazında mükemmel bir değer olduğundan ahiretimiz dediğimiz dini değerlerimizi hiçbir dünyevi menfaatle değiştirmememize işaret eder. Hele hele maddi bir çıkar için ahretin heba edilmesi gibi iğrenç bir davranış asla düşünülemez. Dünyevi ihtiyaçlar kadar insan için uhrevi değerlerin de ayrıcalığı vardır.  

                                                            aorum_26@hotmail.com

 





Bir Yorum Yazın
Bu habere yorumlar

Diğer Yazıları

Copyright © 2024