Ramazan’ın Ardından - Eskişehir Haber

Ramazan’ın Ardından

Ramazan’ın Ardından
Yayınlama: 25 Eylül 2009 Cuma - 7.361
A+
A-

 

Bu yıl da bizlerden kaynaklanan bazı olumsuzluklar bir yana Ramazan ayının maneviyatını ve güzelliklerini birlikte yaşadık. Açılan rahmet kapılarından bolluk, bereket ve her türlü ilahî lütuf ve ihsana nail olduk. Bu aya olan hürmet ve saygının gereği gönül dünyalarını arıtanlar, ona layık olduğu değeri verip bu ayı şanına uygun eda edenler, aşk ve heyecanla bu ayın her ânını değerlendirenler nasiplerini aldılar. Hz. Peygamberin tabiriyle hayatlarına yeni bir sayfa açarak başladılar. Gönül de arzu eder ki bu bembeyaz sayfalar hep böyle devam etsin.

Hz. Peygamberin “İki günü birbirine eşit olan aldanmıştır(Hadis-i Şerif) ölçüsünü hayatına düstur edinip, her yeni gününü geçmiş günlerinden daha faydalı ve karlı hale getirme adına kendisiyle yarışan insanların  toplum içindeki farklılığı hayata yansımakta ve örnek bir model olarak dikkat çekmektedir. İşte ramazan ayı bu tür çaba ve gayretler için bulunmaz bir ortamdır.

 

Ancak oruç tutmayı sadece belirli saatler içerisinde aç kalmak olarak algılayan zavallıların eline açlıktan başka bir şey geçmeyeceğini kainatın efendisi uyarır. Daha kötüsü Ramazanı ve orucu dışlarcasına ramazan ayı dışındaki olumsuz alışkanlıklarını daha gayretli sürdürme çabalarıyla bir şey yaptık diye avunanlar, oruçluların manevi günlerine saygısızlık gösterenler, oruçluların sinesinde hep birer buğuz tohumu ekenler işte bunları Yüce Allah’a havale etmekten başka bir şey diyemeyeceğim.

Her kes bilmelidir ki, oruç, gösterişi sinesinde barındırmayacak kadar ulvî bir ibadettir. Halk içinde hak’la birlikte olabilme şuurunu kazandıran bir ibadettir. Oruç, insan nefsinde şeytanın etkisini pasivize edip şeytanın yollarını tıkayıp daraltan bir ibadettir. İşte bunun içindir ki, Kainatın efendisi Hz. Muhammet (a.s): Ramazan ayında tutulan bir günlük orucun ramazan dışında ki bir yıllık oruca bedel olduğunu bildirerek, bu ayın bir fırsat ve ganimet ayı olduğuna dikkat çeker. 

 

Ramazan, mutluluğun, arınmanın, ahlakî güzelleşmenin, Allah’a her gün biraz daha yakınlığın kaynağıdır. Nitekim, Müslüman da odur ki, eliyle, diliyle işiyle ve her türlü hareket ve düşüncesiyle hiç kimseyi incitmeyen -hatta “incinse de incitmeyeceksin” prensibi ile İslami bir anlayışın müşahhas bir tezahürü olan- varlıktır.

            Din, aynı zamanda bir haya (utanma)dır, merhamettir, hürmettir, tevazudur, sabırdır... Haya ile merhamet ve tüm varlıklara hürmet bunlar Müslüman’ın dünyasında iç içe olan şeylerdir. Tevazu da başkası için kendi benliğinden fedakarlıktır. Sabır, acılara katlanmayı bilmektir. Zaten kulluk takdire rızadır. Bela ve tüm can sıkıcı olayların insanlardan değil de Yüce Allah’ın imtihanının bir gereği olarak geldiğine inandığımız zaman, ona katlanmanın daha kolay olacağı muhakkaktır.  

Maneviyatı ihmalin bedelinin huzursuzluklarla dolu bir yaşam olduğunu bilmeliyiz. Asıl bedelinin ise, ölüm sonrasında olduğu, yani boş bir amel  defterinin asıl felaketin ta kendisi olduğu bilinmelidir. Ertelenen kulluğun bedeli de boş bir amel defterinin adresi olsa gerektir.

 

Bilineceği gibi her din kendi müntesiplerine yepyeni bir hayat tarzı sunar. Farklılığını ortaya koyarak onlara saadet vaat eder. Dinlerin doğruları yanlışları tanımada temel aldıkları değerleri vardır. Hak, adalet, yardım, dayanışma, haram, helal v.s. toplumu bu temel değerler üzerinde şekillendirirler.

            İnanan fertler kurtuluşu elde ettiklerine inandıklarından çevresindeki insanların da kurtuluşlarına vesile olmayı arzularlar. Dinde cihadın esprisi budur. Din, bütün kapılarıyla insanlığa açık bulunan bir binadır.        

Böylece inananlarda merhamet duyguları da gelişir. Merhamet, ruhu Allah’la birleştiren ilahi bir kudrettir. Hizmet aşkıyla toplumun dertlerini kendi dertleri bilerek küreselleşmeyi (İslam kardeşliği bilincini) sağlayanlar Allah’ın yeryüzündeki elçileri konumundadırlar.

            Dürüstlük, hizmet, sevgi gibi ölçülerle kişinin manevi tekâmül seviyesi ortaya çıkar. Hizmet adına yapılan her bir özveri, davayı hedefe doğru bir adım ileriye taşıyacaktır. Merhum Nurettin Topçu Hocamızın da ifade ettiği gibi: Davamız hayata uymak değil, hayatımızı hakka uydurmaktır.





Bir Yorum Yazın
Bu habere yorumlar

Diğer Yazıları

Copyright © 2024