RAMAZAN AYININ ÖNEMİ - Eskişehir Haber

RAMAZAN AYININ ÖNEMİ

RAMAZAN AYININ ÖNEMİ
Yayınlama: 24 Ağustos 2009 Pazartesi - 8.706
A+
A-

A- Ramazan Ayının Yeri ve Önemi:

            Ramazan: Müslümanlara oruç tutmanın farz olduğu, hicri dokuzuncu ayın ismidir. Ramazan isminin, ’Ramad’ kökünden türediği ve anlam itibarıyla: ”Güneşin yakıcı ısısından dolayı aşırı kızmış olan yer” için kullanıldığı; ayrıca ”Güz mevsimi başında aşırı şekilde yağıp çevredeki tüm pislikleri temizleyen yağmur”  için de kullanıldığı bilinmektedir.  

Bu anlamlarla ilgili olarak, orucun tutulduğu bu ayda, açlık ve susuzluğun etkisiyle insanın içinin yanması gibi günahlarının da yanıp yok olması; diğer anlamıyla da, güz yağmurlarıyla yeryüzünün yıkanıp temizlenmesi gibi, Ramazan orucu sebebiyle de  müminlerin günahlardan arınması arasında irtibat kurularak izahlar yapılabilmektedir.[1]

Kuran- Kerimde:

“Ramazan ayı, insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak Kur'an'ın indirildiği aydır”[2] buyrulmaktadır.

Görüldüğü gibi Ramazan, Kuran’ın bu ayda indirilmesi ve  bu ayda oruç tutmanın farz olması sebebiyle Kuran’ın değerli bir ay olarak öne çıkardığı tek aydır. 

Hz. Peygamberin de: Mübarek bir ay olarak ramazanı vasfetmesi; ”Onda cennetin kapılarının açılıp, cehennem kapılarının kapandığına ve şeytanların zincire vurulduğuna”[3]  ayrıca, ”İnanarak ve karşılığını Allah’tan bekleyerek ramazan ayında oruç tutanların geçmiş günahlarının bağışlanacağına[4] işaret etmesi bu ayın diğerlerinden farkını ve önemini gösterir.

Peygamber efendimiz (s.a.) Ramazan ayı için şöyle buyurdular: “Aylar'ın efendisi  Ramazan ayıdır. Günlerin efendisi de cuma günüdür. Eğer müslümanlar Ramazan ayındaki üstünlükleri bilmiş olsalardı, bütün senenin Ramazan olmasını isterlerdi.”[5]

Yüce Rabbimiz de hadisi kutside şöyle buyuruyor: “Her iyilik on mislinden yediyüz misline kadar mükâfat ile karşılık görecektir. Yalnız oruç (böyle değildir) o, benim içindir. Onun karşılığını ben vereceğim. Oruç cehennem ateşine karşı bir kalkandır.”[6]

Ramazan ayı, oruç, zekat, fitre, teravih namazları, Kur’an ve vaaz’larla âdeta bütünleşmiştir. Ramazan  dışındaki 11 ay boyunca, kendini daha serbest hisseden müslüman; bu mübarek ay içinde kendini farklı bir atmosferde buluyor. Şöyle ki: Otuz günlük oruç, fukaranın ihtiyaçlarıyla ilgilenme gerekliliği, Kur’an-ı Kerim’in bol bol okunması, terâvih namazlarının kılınması ve yapılan dini sohbetler.. Bir müslümanı bu ayda ahlaken yüceltip adeta melekleştiriyor.

 

a- Ramazan Ayının Kazanımları:

Ömrün en hayırlısı, ibadetle geçen ve ibadetlere sabır göstererek Yüce Allah’ın rızası doğrultusunda sürdürülenidir. Kadın erkek tüm mü’minler büluğ çağından son nefesine kadar Yüce Allah’a ibadet etmekle yükümlüdürler. Nitekim Cenab-ı Hakk’ın “Ölüm sana gelinceye kadar Rabbine ibadet et”[7] emri kulun yaratılış amacına da işaret etmektedir.  

Ramazan ayı girer girmez kulluk bilincinin bütün yönleriyle devreye girdiğini ve bir kul olarak her zaman Allah'a olan ihtiyacın farkındalığının öne çıktığını görüyoruz. Ramazan başlı başına bir nefis eğitimidir, bir kalp ferahlığıdır ve bir vicdan huzurudur. Gençliğine, servetine, gücüne, imkânına, makamına ve mevkiine güvenen insanlar oruçla buluşunca, yaratıcısıyla beraber oluyor, kendini ve yaşadığı toplumu çok daha iyi tanıyor. Sonuç itibariyle de şeytanın ve nefsin elinden yakasını kurtarıyor, kendini ilahi rahmetin eline teslim ediyor.

Oruç sadece mideyle alakalı bir ibadet değildir. Oruçlu kişi midesiyle birlikte diğer aza ve duygularını da meşru olmayan tüm hareketlere karşı koruyarak oruçlu olmalı ki, mükemmel bir oruç tutulmuş olsun. Müslüman kişi dil, göz, kulak, kalp, zihin ve fikir gibi organları ve duygularıyla oruca başlamalı. Dil, yalandan, gıybetten ve kötü sözlerden uzak durmalı; zikir, tesbih ve Kur'ân'la meşgul olmalı. Aksi halde Allah Rasulünün öyle oruç tutanlar vardır ki, elde ettiği açlıktan başka bir şey değildir..[8] diye dikkat çektiği dedi kodu, gıybet ve iftira gibi mümine yakışmayan kötü huylarla tutulan oruçtur. Asıl olan da ibadeti amacına uygun yaparak onun manevi hazzını tatmaktır.

Ramazan ayının bir emanet olduğu bilinci yaşatılıp oruçla, Kur’an’la, teravihlerle zekât ve fitreyle ve bu mübarek ayda gerçekleştirilen örnek davranışlarla tüm olumsuzluklardan kişinin kendini koruması manevi kirlenmeyi önleyecektir.

Peki bizler bu emânetlerin “emânet” vasfını ne kadar sıklıkla hatırlayabiliyor, tertemiz muhafaza edebilmek için ne kadar özen gösterebiliyoruz? Ya da bu dinî ve kültürel mirası amacından saptırdığımız derecede zarar ve ziyanını görecek olanın yine kendimiz olacağı anlayışını nasıl sahipleneceğiz?

Kiracılığımız boyunca, yüzümüz kara çıkmasın diye, çıkarken ev sahibine göstereceğimiz evi elimizden geldiğince muhafaza ediyoruz. Ya dilimizin susup azalarımızın konuşturulacağı günün bilinci, hayatımız üzerinde ne kadar belirleyici rol oynuyor?

Unutmamalıyız ki, her günümüzü Cuma, her gecemizi Kadir, her ayımızı da Ramazan bilip öyle yaşamak bizim irademizdedir. Yeter ki biz, bu mübarek zamanları en iyi şekilde değerlendirmesini bilelim. Ne mutlu, Ramazan ayına ulaşıp, onun kıymetini bilene ve bu halini tüm bir yıla yayabilenedir. 

Şair N. Fazıl’ın da söylediği gibi bu ay: Karagöz seyri değil, göz yaşı dökme ayıdır..  Bu ay rahmet, merhamet, bereket ve her türlü güzellikler ayıdır.

 

b- Ramazan Ayının Ahlaki Boyutu:

Hz Peygamber efendimiz, bir çok hadis-i şerifleriyle ramazan ve oruc’un önemine işaret ederek, bu ibadetin ahlakı güzelleştirmede ve Allah’ın hoşnutluğunu kazanmadaki eğitici etkisine işaret etmiş, inançlı ve samimi müminlerin bu ay sebebiyle Allah katında yüksek derecelere ulaşacaklarını haber vermiştir.

Ramazan ayında sükûneti muhafaza etmek, öfke ve kızgınlık gibi sonu gönül kırmaya ya da kavgaya yol açan olumsuz ve çirkin davranışları terk etmek, orucun sıhhati için önemlidir. Orucu sadece mideye değil gözümüze, kulağımıza, elimize, ayağımıza ve dilimize de tutturmamız tavsiye edildiği için birisi yakışıksız bir lâf edecek veya kavga edecek olduğunda “Ben oruçluyum”[9] deyip, kimseyle tartışmamaya, kimseyi kırmamaya özen gösterilmelidir. İşte bu nedenledir ki, Ramazan ayında suç işleme oranlarının düştüğüne, kavga, adam öldürme ve hırsızlık gibi suçların sayısında inanılmaz ölçüde bir düşüş olduğuna şahit olmaktayız.

Nitekim toplumumuzun ibadet hayatını dikkatle gözleyenler de bilmektedirler ki, Ramazan ayında insanların kötülük yapma istekleri hayli azalmaktadır. Ramazan ayının suçların azalması  üzerinde büyük etkisi vardır. Suçların aylara göre oranını gösteren istatistiklerde, özellikle Ramazan aylarında ki suç miktarının diğer aylara göre çok düşük olduğu görülmektedir. Gönül ister ki,  her ay Ramazan ayı gibi olmalı ve bu güzel vasıflar yılın on iki ayına da yansımalıdır ki zaten  oruç tutmaktan amaç da bu olmalıdır.

Peygamberimizin;”Oruç (kötülüklere karşı) kalkandır.”[10] Ve ”Ramazan ayı içinde şeytanlar prangaya vurulur.”[11] gibi hadislerinin ifade ettiği mânâ daha iyi anlaşılır.       

            Şu da çok iyi bilinmelidir ki, Allah’a karşı kulluk sorumluluğumuz sadece Ramazan ayına mahsus değildir. Dinin emir ve yasakları, mevsimlere göre değişen, kişilere göre şekillenen, mevsimi geçince çıkarılıp bir kenara bırakılan elbiseler gibi değildir. Bunun için Ramazan ayı boyunca aksatılmadan yerine getirilen ibadetler devam ettirilmelidir. Ramazan boyunca terk edilen kötü alışkanlıklara ve her türlü günahlara asla dönmemeye gayret sarfedilmelidir. Ramazan-ı Şerif’e gösterilen saygıdan dolayı birtakım kötü alışkanlıkların terk edilmesi ne kadar sevindirici ise, Ramazan bitince günahlara ve kötülüklere tekrar dönülmesi de o kadar üzücüdür.  

”Şu iki şeyin kıymetini bilemeyip fırsatı kaçıran kişinin burnu yerde sürünsün..  buyuran Hz. Peygamber: ”Bunun, Ramazan ayına erişip de cennete girme fırsatını yitiren kişiler olduğunu..”[12] ifade etmişlerdir.

 “Müslüman”kelimesi lügat itibariyle; kendini herşeyiyle Allah’a teslim etmiş kişi anlamını içerir. Müslüman oruçtaki azim ve gayretini, diğer mükellefiyetler (Namaz, Zekat, Hac v.s.) için de göstermelidir. Oruç, rûhî ve bedenî bir eğitim olarak; insana inandığını yapma ve yaşama iradesini kazandırıyor. Ramazan içindeki ibâdet alışkanlığını daha sonra da devam ettiren pek çok insan vardır ki, sonraki hayatlarında yepyeni bir yaşantıyla tanışıp mutlu olduklarını dile getirmişlerdir.

Öte yandan ramazan ayının, açlık ve yokluk sebebiyle oruç tutamayan Müslümanları ve zulüm altında kalıp bu ayda oruç tutmaya imkan bulamayan mazlum milletlerin durumunu hatırlatıp düşünmemize, hatta onlara arka çıkma şuurunu kazanmamıza zemin hazırlamaktadır.

Bilindiği gibi ramazan ayı zengin ile fakir arasındaki yadımlaşma köprüsünün temellerini pekiştirir. Zengin ile fakir arasındaki uçurumları yok eder. Zengin, fakirin sevinciyle huzur bulur. Fakir ise zengin için hayır duâda bulunur. Toplumdaki birlik ve berâberlik sağlanmış olur. Oruç sebebiyle gün boyu açlık çeken zengin, fakir tüm müslümanlar namazla camide; iftar sebebiyle de iftar masalarında her hangi bir ayırım yapılmaksızın bir araya gelerek kardeşlik şuurunu yaşatırlar.

Sosyal çözülmenin başladığı, huzur ve barışa olan ihtiyacın önem arzettiği şu asrımızda, Ramazanda yaşanan atmosferin önemi bir kez daha ortaya çıkmaktadır. Toplumların birlik, beraberlik, sevgi, kardeşlik ve hoşgörü içinde yaşama mecburiyetleri vardır. Fertleri arasında güvensizlik ve düşmanlık duyguları yaygınlaşan, zorlu ve sıkıntılı dönemlerde birbirleriyle kenetlenemeyen milletlerin huzur bulması ve ayakta kalması mümkün değildir.  



[1] - H. Mehmet Günay, DİA, Ramazan Md. 34/433

[2] - Bakara, 185

[3] - Buhari, Savm, 5; Müslim, Sıyam 1-2

[4] - Buhari, Savm, 6

[5] - Nüzhetü’l Mecalis c.1

[6] - Müslim, Sıyam, 164; Nesai, Sıyam, 42

[7] - Hicr, 99

Bir Yorum Yazın
Bu habere yorumlar

Diğer Yazıları

Copyright © 2024