Din ve İnsan
Mevlâna "Mesnevi" de Hz. Peygamber'den nakledilen bir hadis-i şerifi mesnet alarak der ki: "Gerçekten de Yüce Allah melekleri yarattı, onlara akıl verdi; hayvanları yarattı, onlara şehvet verdi; insanları yarattı, onlara akıl da verdi, şehvet de; kimin aklı şehvetinden üstün olursa melekderden daha yücedir o; kimin de şehveti aklından üstün olursa hayvanlardan daha aşağıdır."
Mevlana bu sözlerin açılımını şöyle yapmıştır: Allah mahlukunu üç çeşit yarattı. Birinci bölük, tamamiyle akıldan, bilgiden ve cömertlikten ibaret. Bunlar meleklerdir, secdeden ve kulluktan başka bir şey bilmezler.
İkinci bölük ise, akıl ve bilgiden mahrum olan hayvanlardır. Otlamak ve semirmekle meşgul olurlar. Onlar ahırdan ve ottan başka bir şey görmezler.
Üçüncü bölük ise insanlardır. Bunlar yarı yaratılışları bakımından melektirler, yarı yaratılışları bakımından da eşek. Eşek olan yarıları aşağılığa meyleder, öbür yarıları da akla meyleder.
Buna göre İnsanların bir kısmı, mutlak varlık olan Allah'a dalmış, kendini kaybetmiş olanlardır. Bunlar görünüşte insandır, fakat hakikatta ise melek tabiatlıdır.
İnsanların ikinci kısmı ise; nefis tutkunu olanlardır. Bunlar kızgınlığın ta kendisi olmuşlar, tepeden tırnağa kadar şehvet kesilmişlerdir. Bu bölüğe, Kur'an-ı Kerim: "Hayvanlar gibi" hatta "Hayvanlardan da aşağı.." (Araf, 179) der.
İnsanların üçüncü kısmı ise; (âdeta) savaştadır. Doğru yolu bulmaları bakımından, yarı insan, yarı hayvandır. Bu tip insanlar mecnunla devesine benzer: Mecnunun sevdası ileride bulunan leylâya kavuşmak, devenin sevdası ise geriye dönüp yavrusuna kavuşmaktır. Yani "Can, yükseklere çıkmak için kanat çırpmakta; beden ise, pençeleriyle yere sarılmaktadır. (Mevlana / Mesnevi)
Din, Allah'u Teâlâ tarafından konulmuş ve insanlara saâdet yollarını gösteren ilâhî bir kanundur. İnsanların yaradılışlarındaki maksadı ve Allah'a nasıl ibadet yapılacağını bildirir. (Akseki A.H. İslam Dini, s.9) Din, "Nereden geliyor ve nereye gidiyoruz?" sorusunun da gerçek cevabıdır. Yok olmaktan, hiçliğin karanlıklarına gömülüp gitmekten ürperen insan içinin ışığı; ümit ve imkanların tükenip söndüğü yerde başlayan ümit ve imkan yolu; ilâçların dindiremediği acıların ilâcı; harap gönüllerin şenliği; iyilik, adalet, ferâgat, sadâkat, fazilet, samimiyet kaynağı; insan vicdanında yaşayan inanma ihtiyacının en parlak ve en berrak tecellisidir.
Mevlana: “Dinin aslını anlamaya imkân yoktur. Ona ancak hayran olunur” der. Allah'ı hisseden akıl değil kalptir. İşte iman bize bunu öğretir. İman Allah'ın bir lutfudur. Onun bir muhakeme ve istidlâl sonucu elde edildiğini söyliyenler olursa inanmayınız. Allah'ın varlığını kabul etmek başka şey, O'nu sevmek çok daha başka şeydir. Ey âciz akıllılar, Zavallılığınızı anlayınız ve susunuz. Hakiki değerinizin ne olduğunu rabbinizden öğreniniz. Allah'ın sesini dinleyiniz." (Pascal, Düşünceler)
Allah ihtiyacı az veya çok bir belirginlikle pek çok insanda vardır. Bu ihtiyaç tatmin edilmediği zaman, tıpkı cinsel hayatın tatmin edilmemesinde olduğu gibi; insan organizmasında çok defa bozukluklar meydana gelir. Bunu bilmemezlikten gelmek çok tehlikelidir.. İnsan proplemine tam bir çözüm yolunu yalnız din gösterebilir. İnsan, kendini seven, duyan ve yardım eden bir Allah'a her zaman muhtaçtır. Çünkü insanda tapmak ihtiyacı, sevmek kadar tabii bir temâyüldür.“ (Alexis Carrel, Baş. Sırları)
Demek ki insanda dini inanç, sevmek kadar tabiî bir temayüldür. Allah'ı aramak aklımızın yapısının zarurî bir sonucudur. Dinî inançlar bizi felaketlerden kurtarabilir Fakat inanmayanları nasıl inandırmalı?
Dinin insanlar için sonradan çıkarılmış bir tuzak olduğunu söylemek, sosyal hayatın istikrarı için gerekli olan tüm sorumlulukları omuzlarımızdan atıp toplumu karkaşaya itmek demektir. Toplum için din öylesine hayatî bir ihtiyaç ki; Şayet fertlerin gönlünden din duygusunu ve maneviyat sevgisini çıkarırsanız, bunun altından insanlık değil, aksine hayvanlık çıkar! Zira insan egosunun terbiyede, din ve maneviyattan daha güçlü bir âmil yoktur. Orman kanununa itaata meyyal insana, ihtiraslarını baskı altında tutmayı kendisi için istediklerini, başkaları için de isteyebilecek yüceliğe erişmeyi... dinden başka hiç bir kuvvet sağlayamaz. „Din, insanlık tarihine hâkim olan ve toplumları ayakta tutan en büyük kuvvettir.” Benjamin Costant
Hz. Muhammed (A.S.) de: "Sizden biri kendi nefsi için isteyip arzu ettiğini, kardeşi için de istemediği sürece; imanın tadına varamamıştır" buyurarak (Buhâri, “İman” 7) karşılıklı dayanışmayı içeren kardeşlik modelini imana da endeksliyerek örnek toplumu inşa etmiştir.
Kainatın en önemli bir parçası olan insanı, İslam dini bütünüyle kavrayan bir yapıya sahiptir. Güneş nasıl dünyayı aydınlatıp, onu bize gösteriyorsa, İslam dini de tüm sırları ve gizlilikleri Yüce Kitabıyla insanlara zımnen de olsa beyan eder. Toplum içerisinde insanın karşılaştığı felaketler karşısında ona ümit, teselli ve güven kaynağ olur. Toplumda adalet, doğruluk, dayanışma, barış ve hoşgörü gibi kalıcı değerleri hakim kılar. Toplumu kötülüklerden uzaklaştırmak adına, “mümin müminin aynasıdır“ beyanıyla tüm bireyleri kötülüklere karşı seferber ederek örnek bir toplum modeli inşa eder.
İslâmiyetle hayat bir arada yürümez. Dine göre yaşamak hayatı dondurmaktır. Aklı ve tefekkürü devre dışı bırakmaktır, gibi sözler bağnazlığın ve cehaletin ifadesidir. Din ve ahlak duygularının zayıflaması, zekânın zayıflaması kadar tehlikelidir. (Alexis Carel) info@aliosmanorum.com