İSLAM’DA İNSANIN TANIMI - Eskişehir Haber

İSLAM’DA İNSANIN TANIMI

İSLAM’DA  İNSANIN TANIMI
Yayınlama: 1 Mart 2009 Pazar - 9.133
A+
A-

          

 

Hz. Peygamberin veda hutbesinde de buyurduğu üzere: ‘Ey İnsanlar şüphesiz Rabbiniz birdir, hepiniz Âdem’densiniz, Âdem ise topraktandır, Allah katında en üstününüz, Allah'a karşı gelmekten en çok sakınanınızdır. Hiç bir Arab’ın Arap olmayan üzerinde takva (Allah'a bağlılık ve günahtan sakınmak) dışında bir üstünlüğü yoktur..’ (Tecrid-i Sarih, Terc. X, 396)

İslâm dini insanın madde ve ruh ile bir bütün olduğuna vurgu yapar. Dinin koyduğu tüm kurallar insanın her iki yönünü de dikkate almaktadır. Çünkü insan, beden ve ruhuyla bir bütündür. Nitekim müslümanlık da, din kisvesine bürünmüş insanlıktır. Müslümanlık, insanlık dediğimiz bütünün bir parçasıdır. İslam, tüm insanlığı kucaklayan evrensel bir mesajdır. Bir gün cenaze geçerken peygamberimiz hemen ayağa kalktı. Daha sonra oradakiler: ‘O, bir yahudi idi.’ dediler. Peygamberimiz ‘O, insan değil mi?’ (Buhari, “Cenaiz” 50) diyerek bakış açısını müslümandan ziyade müslümanı da içine alan insana çevirdi.    

İslâm’da insan, kâinattaki  en değerli varlıktır. İnsanlardan Allah’a en yakın olanlar ise,  O’na en yakın olanlardır. Allah, insana o denli ehemmiyet vermiştir ki bütün canlılar arasında kendine, yalnızca onu doğrudan muhatap kılmıştır. İnsan, akıl ve irade sahibi bir varlık olarak donatılarak Allah’ın hitabına muhatap olması sebebiyle meleklerden de üstündür. Nitekim atamız Adem (a.s.) bilme yeteneği ve eşyayı isimlendirme gücüyle meleklere olan üstünlüğünü ispat etmiştir. Yani, Adem (a.s.)i melekler karşısında üstün yapan özelliğinin, ibadeti değil; bilgisi olduğu anlaşılmıştır. Eğer üstünlük sadece ibadetle olsaydı, melekler daha üstün olurdu.

İnsanın yaratılmışların en değerlisi olması (isra, 70); onun yaratıcısının kudret elinden madde ve mana yönüyle en güzel şekilde (ahsen-i takvim olarak) çıkmış olmasıdır. Ahsen-i takvim” ifadesi; maddi ve manevi her türlü güzelliği ifade eder. Burada biçimden maksat sadece insanın fiziği değil; bununla birlikte onun taşıdığı çok yönlü nitelikleri ve manevi boyutudur. O, Allah’ın gözde varlığıdır.

İnsan,  biri  geçici,  diğeri  kalıcı  olan  iki  hayat  için yaratılmıştır. Yani insanın biri melekî (manevi) diğeri hayvanî (maddi) olan iki yönü vardır. İdeal olan; iki hayat arasındaki dengeyi kurabilmektir. Çünkü, Dünya ve Ahiret; biri diğerini tamamlayan pozitif ve negatif unsurlardır. Hz. Peygamber de: “Dünyası için ahiretini; ahireti için dünyasını terk eden hayırlınız değildir.“ (Münavi, Feyzul-Kadir, 5/364) buyururlar.

Mevlâna: "Biri  aklın  ışığında  düşünen, diğeri  aşkın  kanadında  uçan; iki insan vardır. Aklın  ışığında düşünen insan, hırs ve nefsinin esiri" durumundadır, derken, her iki kanada da insanın ihtiyacı olduğuna işaretle özellikle, insanın aşkın boyutuna ayrı bir önem atfettiğini ihsas eder.

Pakistanlı  mütefekkir  Brohi'nin  ifade ettiği  gibi: "Soyut  manada  bakıldığında  insan; hem  madde, hem de ruh'tur. Ama bunların hangisinde  kökleşeceği  kendisine  bağlıdır. İşte  insanın  asıl hürriyetini bulacağı nokta burasıdır."  

İşte Kur’ân’ın mesajı: ‘Biz insanı en güzel surette yarattık. Sonra aşağıların aşağısına ittik…’ (Tin, 4-5) Görüldüğü gibi, İnsan Yaratıkların en şereflisidir. Ancak yüklendiği emanetin ağırlığını vicdanında hissetmediğinde, onların en sefili olmaya da adaydır.

Hz. Ali  (K.V.)nin "İnsan, cismiyle değil, ruhuyla insandır" sözüne; F.Attar'da: "Ruh  bedende  gizlidir, sen  de  ruh'ta  gizlisin"  sözüyle, 'insanın gerçek derinliğine' dikkat çeker.

            Ferid  Kam  ise; İnsan,  ruh  denilen  ilâhî  sır'dan ibarettir. Ruh sade (üzerinde hiç bir  şey  yazılmamış) bir  levha  gibidir. Bedenimize  girdikten  sonra  maddî şekiller, duyular yoluyla nakış  nakış işlenir. diyor.

Ömrümüzü  içerisinde  geçirdiğimiz  bu  hayatın, ebedî bir mevki kazanalım için bize  verildiğini,  gelecekte  ya  mükafaat  ya da ceza ile karşılaşmaktan başka hiç bir ihtimalin  bulunmadığına  dikkatlerimizi  çeken  Malebranche (öl. 1715) şunu sormaktan kendisini alamıyor: "Gerçekten  biz  ebedî  olarak  var olacaksak, gerçekten şimdi ruhumuz bedenimizde bir  tecrübe  devresi geçiriyorsa, ve bir gün gelecek; Allah, herkese yaptıklarının karşılığını verecekse, bu, bizim için çok önemli olmalıdır."

Her ne kadar,  "İnsan, konuşan bir hayvan"dır, gibi sadece  onun maddî  boyutu ele alınarak yapılan   tarifler öne çıkarılıyorsa da, bu hiçbir zaman insanın gerçek  tanımını gösteremiyor. Fakat  'İslam Dini' insanın gerçek boyutunu keşfederek diyor ki: "İnsan; Allah'ın halifesi olarak yaratılmış, kainat tümüyle kendisine ve­rilmiş ve Allah'a  kul olmak vazifesi ile memur edilmiş, tüm varlıkların en üstünüdür." (Bakara, 2 / 30; lokman, 20; Hıcr, 99; Tin, 95 / 4)

            Hatta mutasavvıflar  insanı çok daha yüce amaç ve boyutlara taşıyarak ele almıştır.  Kur’an’da belirtildiği gibi: Allah’ın kendi ruhundan üflediği.. (Hicr, 15 / 29; Sâd, 38 / 72)  yine bir  hadis-i  kutsî de  ifade edildiği gibi: "İnsan,  benim sırrım, ben de insanın  sırrıyım" şeklindeki ilâhî  ifadelerin  beyanına  göre  insan: Kendi varlığında İlâhi mevcudiyetin  delilini  taşımaktadır. O, görünmeyen varlığın, görülebilir sembo­lüdür. O, İlâhi  sanatın  mukaddes  bir  eseridir. O, her  şeye  kâdir  olan ilâhi varlığın harikulâde  bir  alametidir. O, evrensel rahmetin mükemmel bir görüntüsüdür.

            "Kâbe,  Azer  oğlu İbrahim (a.s)'in yapıtı, insan ise Aziz ve Celil olan Allah'ın, mükemmel olan bir yapıtıdır." ifadesi de yine insanın konumunu belirliyor.

            Muhiddin  Arabi'de: "Ben  ilâhi  sifatları  taşıması  sebebi ile, âlem'de insandan daha aziz  ve  daha   şerefli  başka bir varlık tanımıyorum" diyor.

“Sen kendini küçük bir varlık sanırsın oysa sende en büyük âlem dürülmüştür.” (Hz. Ali)

Bu yüce kitap kendisini, bütün insanlığa gönde­rilmiş hidayet kaynağı, aydınlatıcı bir nur ve şifa kaynağı olarak sunar. Onun gayesi, Allah-İnsan-Alem ilişkisi içinde insana oluş sırrını kavratmak, hak ve sorumluluklarını bildirmek, insana kendisi­ni tanıtmak, onu layık olduğu yere çıkarmak ve orada tutmaktır.

İnsan bir yolcudur. Yolcunun klavuzu Allah rasulüdür. Haritası kur'an, pusulası akıl, sermayesi iman, azığı amel, yakıtı sevgi, karakteri ahlak, aksesuarı edep, sıfatı merhamet, adı şeref ve izzet, modeli müebbet, parolası sabır ve sebat olmalıdır.





Bir Yorum Yazın
Bu habere yorumlar

Diğer Yazıları

Copyright © 2024