Günahlardan arınmalıyız - Eskişehir Haber

Günahlardan arınmalıyız

Günahlardan arınmalıyız
Yayınlama: 22 Şubat 2009 Pazar - 8.170
A+
A-

 

İslâm’da insanın günah işleyebileceği kabul edilmiş ve bundan korunma yolları insana öğretilmiştir. İşlenen suç ve günahlardan temizlenme yolu iyi bir tövbe ile mümkündür. Nitekim Peygamber Efendimiz: “Günahtan tam dönen ve tövbe eden, o günahı hiç işlememiş gibidir.”(İbn Mace, Zühd 30) buyurmuştur.

Tövbenin ilk şartı hatayı anlayıp, ondan pişmanlık duyabilmektir. Nitekim Allah Resulü: “tövbe pişmanlıktır” (İbn Mâce, Zühd 30) buyurmuştur. Pişmanlık tövbenin kendisidir. Pişmanlık uyanıştır, gerçeği görmektir. Zaten böyle olmazsa tövbenin anlamı da olmaz. Günahlar, gönül dünyamızı ve  ruh yapımızı kirleten davranış ve eylemlerdir. Hz. Peygamber (a.s.) , “Kul, bir günah işlediği zaman kalbine siyah bir leke çizilir. Günahı bırakıp tövbe ederse, kalbi temizlenir.(Müslim, İman, 231)  buyurmuşlardır.

İmam Gazzâlî günah için şöyle bir benzetme yapar: Temiz bir aynanın karşısında duran insanın aynaya yansıyan nefesi, aynayı kararttığı gibi, kişinin işlediği günahlardan oluşan karanlıklar da kalp üzerinde birikerek onu karartıp paslandırır. Aynanın yüzünde biriken pas zamanla madenin içine işleyip maddesini bozduğu gibi,  kalbin üzerinde biriken bu pas, zamanla kişinin tabiatı olur. Kalbin üzerini kapatır..” (Gazzâlî, İhyâ, IV, 10)  Gazzâlî'nin bu benzetmesinde de olduğu gibi, günahlarla kirlenen, kararan gönül dünyamız ancak tövbe ile aslına rücu’ edecektir. Allah’ın kusurları örtmesinin güzelliği olmasaydı, hiçbir amel ve itaat kabule şayan olmazdı!

* Tövbe, günah işlemiş insanların temiz bir hayata başlamaları için tanınmış bir kredi gibidir.  Günahları sebebiyle umutsuzluğa saplanmış, hayata küsmüş insanları hayata bağlamanın önemli manevî etkenlerindendir. Tövbe ile günahlarının af edileceği umudunu yakalayan insan, topluma yeni bir güç olarak döner. İşlediği günahlarla hem kendine hem de topluma zarar veren kimseler, tövbe ile bu konumundan uzaklaşma yoluna girmiş olurlar. Kişi, tövbelerin kabul makamı olarak sadece Allah’ı bilir ve O’na yönelir. Allah Teâlâ, kendisine samimiyetle açılan elleri ve O’na yönelen gönülleri asla boş çevirmez. “Günahına tövbe eden sanki hiç günah işlememiş gibidir” beyanı da günahkârlara yepyeni bir umut olabilir.  

* Cehalet karanlığında günah işleyenler her ne kadar suçlu olsalar da; asıl suçlu olanlar cehalet karanlığını muhafazaya sebep olanlardır. Madem cehalet karanlığı, günahın işlenmesini icap ettiriyor, öyleyse, halkı dini terbiyeden, faydalı ilim ve kültürden mahrum edip cehalet karanlığına mahkûm edenler, bu milletten aldıklarını karşılıksız vermeyenler, bu millete vefa borcunu ödemeyenler, ne büyük bir gafletin içerisinde bulunduklarını da bilmelidirler.  

* Kıskançlık sebebiyle de insanları sahip oldukları nimetlerden dolayı kıskanmak ve onların dünyalıklarıyla kalbi meşgul etmek günah olduğu gibi, bu da cehaletin bir başka ayağıdır. Kıskanılan kişiler kendilerine verilen nimetlerle meşgul olurlarken; kıskançlar ise kendilerine verilmeyenlerle kalplerini ve zamanlarını meşgul ederler. Bu yüzden onlardan daha cahildirler.

Oysa başkaları hakkında olumlu veya olumsuz bir haber alındığında sevinmek ya da üzülmek yerine; o kişilerin iyiliklerini öne çıkarmak, hüsnü zanda bulunmak,  olumsuzlukları üzerine "belki yanılmıştır" ya da "geçerli bir mazereti vardır'' gibi sözlerle onların kusurlarını örtmeye çalışmak, dedikodu ve gıybet gibi çirkinliklerden sakınmak, Hz. Peygamberin davranışlarına daha yakın bir hareket şekli olacaktır. Çünkü kâmil mümin, başkalarının şeref ve namusunun lekelenmemesi için çalışan kişidir. "Kusurlu insan, insanların kusurunu görmekten kendi kusurunu göremeyen kimsedir."

* İyi arkadaş da günahlardan kaçınmanın bir başka yoludur. “Durumu ve yaşantısı olumlu anlamda seni etkilemeyen, sözü seni Allah’a götürmeyen kişinin sohbetinin terk edilmesi evladır. İşlediğin günah, rabbine olan istikametine karşı ümitsizlik vermesin. Bu, belki de senin için takdir edilen son günahtır.” (ibn Ataullah el İskenderi, Hikemü’l Ataiyye) Görüldüğü gibi İslam daima umut kapısı olmuştur. Çünkü umutsuzluğun size hiçbir getirisi yoktur. Hatta umutsuzluk küfür mesabesindedir. (Yusuf, 87) Günahı büyütüp, ümitsizliğe düşmektense tövbeye yönelip devam etmek daha iyidir.

Tövbeye sebep olan bir günah, kibre götüren bir ibadetten daha iyidir. Hatta İbadet yapmayanları ölçü alarak, kendimizi ibadet ediyoruz diye farklı bir boyuta taşımak ve bu anlamda ibadete güvenmek bir tuzaktır.    

‘Kalp Allah’ın (c.c.) evidir’ sözünün anlamı, kulun, kalbine sadece Allah’ın (c.c.) sevdiği şeyleri koyması ve O’nun çirkin gördüğü kirli şeyleri kalbinden uzak tutması anlamına gelir.

 “Sen kendini küçük bir varlık sanırsın oysa sende en büyük âlem dürülmüş haldedir.” (Hz. Ali K. V.)

Şeyh Galip’in şu beyti de bu anlamı ifade eder:

“Hoşça bak zatına kim zübde-i âlemsin sen
Merdüm-i dide-i ekvan olan âdemsin sen” 

Yani, iyi bak kendine ki, sen âlemin özüsün, kâinatın göz bebeği olan insansın.

“Bütün insanlar hata yapar, hata yapanların en hayırlısı ise hatasından dönendir. ” (İbn Mace Zühd, II, 1420).    

“De ki: Ey nefislerine karşı aşırı giden kullarım, Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin. Allah bütün günahları bağışlar. Çünkü O, çok bağışlayan, çok esirgeyendir.”(Zümer, 53)

“Kulunun tövbe etmesinden dolayı Allah Teâla’nın duyduğu memnuniyet, sizden birinin ıssız çölde kaybettiği devesini bulduğu zaman ki sevincinden çok daha fazladır.” (Buhâri, Daavât, VII, 146)

“Allah Teâla gündüz günah işleyenin tövbesini kabul etmek için geceleyin elini açar. Geceleyin günah işleyenin tövbesini kabul etmek için de gündüzün elini açar. Güneş battığı yerden doğuncaya kadar böyle devam edip gider.” (Müslim, Tevbe, III, 2113)





Bir Yorum Yazın
Bu habere yorumlar

Diğer Yazıları

Copyright © 2024