Toplumdaki Aile İçi Şiddetin Boyutu - Eskişehir Haber

Toplumdaki Aile İçi Şiddetin Boyutu

Toplumdaki Aile İçi Şiddetin Boyutu
Yayınlama: 24 Kasım 2008 Pazartesi - 8.742
A+
A-

                                              A. Osman ORUM

Aile İçi Şiddet ve Sonuçları:

Şiddet, herhangi birine baskı ve zorlamayla fizikî tacizde bulunmaktır. Şiddetin bu boyutu dayaktan tecavüze veya mahrum etme eylemine kadar uzanabilir.

Aile içi şiddet denilince de eşlerden birinin aile içinde eşi veya çocukları üzerinde uygulamakta olduğu fizikî baskı akla gelmektedir. Ne var ki ülkemizde aile içi şiddet denilince genelde erkeğin kadına uyguladığı fizikî veya ruhî baskı akla gelmektedir. Hâlbuki sosyolojik alanda yapılmış olan araştırmalar aile kurumunun cihanşümul bir kurum olarak bütün toplumlarda mevcut olduğunu ve aile içinde geçerli olan değerlerle sosyal hayattaki değerler arasında sıkı bir ilişki bulunduğunu ortaya koymuştur.

Devlet Bakanlığı tarafından yaptırılan araştırma sonuçlarına göre: Bazı toplumlarda şiddet, özellikle cesaretlendirilmektedir. Erke­ğin karısını kontrol edebilmesi için şiddet kullanmasına izin verilmekte, hatta bazı toplumlarda bu durum, yasalarla da desteklenmektedir. Örneğin 1877 yılında mevcut olan İngiltere'deki yasalara göre, erkeğin, karısını işaret parmağından kalın olmayan bir sopa ile döv­mesine izin verilmiştir. 18. ve 19. yüzyıllarda İngiltere’de erkek, ailesi üzerinde tüm haklara sa­hip olmuştur. 

 Avrupa’da dahi bu sorun henüz çözülmüş değildir. Dünyanın en çağdaş ve modern ülkelerinden olan İsveç’in üçüncü partisi “Sol parti” kadınlara yönelik şiddet hareketlerini önlemek için özel vergi konulmasını önermiş. Gerekçe de her yıl İsveç’te 40 kadının ölümüne dövüldüğünü gösteren rapordur.

Ailede kadın-erkek ilişkilerinde en önemli sıkıntılardan biri dayaktır. Sadece bugünün ölçüleri içinde değil; geçmiş asır­larda da hemen hiçbir toplumda bu vakanın tasvip edildiğini söylemek mümkün değildir. Osmanlı toplum yapısında da sanılanın aksine, kadınların dövülmesiyle ilgili az sayıdaki belgelerin hiç birinde, mağdur kadınların kocaları mahkemede haklı görülmemiş,  bilakis tekrar şiddete başvurmayacağı­na dair kefil göstermek suretiyle onlardan teminat alınmış veyahut olayı inkâr edip de yemin ede­meyenlere tazir cezası verilmiştir. Döv­me fiili devamlılık kazanmışsa da mutlaka boşanmaya hüküm verilmiştir. 

Kadınların ko­caları tarafından dövülmesinin İslâm hukuku tarafından hoş karşılanmadığının bilinmesi gerekmektedir. Boşama hakkını ilke olarak erkeklere bırakan İs­lâm hukuku, dövülen kadınlara da kocasını boşayabilme hakkını vermiştir. Şöyle ki, dayak yediği için kocasının evini terk eden ve ona itaat etmeyen kadınlara kocaları "seni bir daha darb ider isem (döversem), sen benden boş ol" diyerek tekrar itaatlerini temin etme cihetine gitmişlerdir. Aynı fiil tekrar edildiğinde mağdur kadınlar olayı mahkemeye bildirerek boşanma haklarını rahatlıkla kullanmışlar ve böylece çekilmez hale gelen koca baskısından kurtulabilmişlerdir.

Toplumdaki aksaklık ve yanlışlıkların faturasını 'Dine mal etmek, maalesef, bizdeki 'malûm' bir kesimin müzmin bir saplantısıdır! 'Kadınlara dayak' başlığını konu alan haftalık bir dergide, şu ifadelere yer verilmektedir: “Dayağı, ‘Cennetten çıkma' sayan bir dinin, 'Kadın, halı gibi dövüldükçe kıymetlenir' sanan bir toplumsal anlayışın, işsizliğin, alkolün, cinsel yetersizliklerin, zayıflığın güç göstergesinden başka bir şey olmayan. Dayak v.s.” Ancak daha sonra gösterilen örneklerin tümü de Batı ülkelerinden verilmektedir. Batıda meydana gelen toplumsal aksaklıklarla İslâm dini arasında ne gibi bir bağlantı kurulabilir! Doğrusu bunu anlamak da mümkün değildir. Aynı dergide: 'Amerika kadınlara kötü muamelede rekora gidiyor' başlığı altında aynen şunlara yer verilmektedir: 'Bir yıl içinde ABD'de yaklaşık altı milyon kadın, kocalarından dayak yedi. Her yıl 2 ilâ 4 bin arasındaki kadın dayak yüzünden hayatını kaybediyor. ABD' de Federal Soruşturma Bürosunun yayınladığı rapora göre, öldürülen kadınların % 40'ının ecelleri kocalarının elinden oluyor.'

Aynı derginin ifadesine göre, bir yılda ABD'de, tecâvüze uğrayan kadınların sayısının 100 bin olduğu belirtilmektedir. Son günlerin basın haberlerine göre, Rus erkeklerinin de eşlerini dövme de rekora gittikleri dikkat çekmektedir. Hatta bir habere göre, Rusya Cumhuriyeti, 'kadınlara karşı şiddetin en çok uygulandığı ülke' îlân edilmiştir. 

Ne yazık ki ülkemizdeki istatistikler de âolumlu gözükmemektedir: Özellikle gecekondu semtlerindeki kadınlar arasında yapılan araştırmada, kadınların yüzde 97'sinin aile içi şiddete maruz kaldığı belirlenmiş.  Ailelerin % 34'ünde fiziksel, % 53'ünde ise sözlü şiddet görülmektedir. Modern hayatta ise iş stresiyle eve gelme, paylaşmama ve bencil istekler, aldatma ve doyumsuz istekler, aşağıla­ma, kaba üslûp, kaba ve sert davranışlar, günümüz ailesinde en çok yükselen şikâyetlerdendir. Özellikle aile içi şiddet, geleneksel ailede olduğu gibi, yapılan araştırmalarda modern top­lumlarda da yüksek oranda görülmekte­dir. Yapılan bir araştırmaya göre ailede fi­ziksel şiddet %34, sözlü şiddet %54, cin­sel şiddet %9, çocuklara yönelik fiziksel şiddetin oranı ise %46’dır. Bu milletçe bi­zi dehşete düşürecek bir orandır. Bunun nedenleri incelendiğinde alkol, eğitimsiz­lik, dini terbiyeden mahrumiyet ve diğer bazı kötü alışkanlıklarla karşılaşmaktayız. Bu durum, içkiyi çağdaşlığın göstergesi olarak görenleri daha çok düşündürmelidir.

Bu konuda verilen bir rapora göre, şiddet ve cinsel istismarla karşılaşan özellikle kız çocukları, ilerleyen yaşlarda fuhuş ve uyuşturucu kullanımı ile suça çok rahat sürükleniyorlar. Şiddet, istismar ve dışlama sonucunda organize gruplara sığınan bu çocuklar, hırsızlık gasp, yaralama ve kapkaç gibi olaylara karışmaya hazır kuvvet haline geliyorlar.

Şiddet uygulanan kadın, psikolojik olarak hasar görür, kendine olan güveni sarsılır ve özgüvenini kaybeder. Erkekler de çoğu zaman, kadına bunu hissettirmek için şiddete başvururlar. Oysa akıllı kadın, erkekte ‘İyi ki varsın’ duygusu uyandıracak şekilde davranır, yaşamda pozitife vurgu yaparsa, erkeği teslim alır ve onu istediği yöne sevk eder. Yâni kadın böyle davranarak, sonunda istediği şeyleri gerçekleştirir, zaten önemli olan da sonuç almaktır. Öfkenin şiddete dönüşmemesinde bir müslümanın yaklaşımı, örneğin, itfaiyecinin yangını azaltarak söndürmesi gibi, var olan öfkeyi söndürecek bir yaklaşım sergilenmelidir.     

Rasulüllah (sas)’ın şöyle dediği nakledilmiştir: “Öfke şeytandandır, şeytan da ateşten yaratılmıştır, ateş ise su ile söndürülmektedir; öyleyse biriniz öfkelenince hemen kalkıp abdest alsın” (Ebu Davud, Edeb, 4)

Bir başka hadis-i şerifte ise: “Sizden biriniz ayakta iken öfkelenirse otursun, öfkesi geçerse ne âlâ, öfkesi geçmezse yatsın.” (Camiüs-Sağir, 1/424 11)





Bir Yorum Yazın
Bu habere yorumlar

Diğer Yazıları

Copyright © 2024