28 ŞUBAT POSTMODERN DARBE VE Z KUŞAĞI - Eskişehir Haber

28 ŞUBAT POSTMODERN DARBE VE Z KUŞAĞI

28 ŞUBAT POSTMODERN DARBE VE Z KUŞAĞI
Yayınlama: 28 Şubat 2021 Pazar - 4.712
A+
A-

 

Bu ülke ne vakit ayağa kalkmak istese çelme takıp atalete uğratmak için var güçleriyle saldırdılar…

Türkiye de iktidar olursunuz lâkin muktedir olamazdınız…

Eski düzen böyleydi. Şimdi tutturdular bir Z kuşağı hikâyesi gidiyorlar…

Sizin o bahsettiğiniz kuşak öncelikle Z kuşağı değil nesl-i âtîdir…

Anlayacağımız gelecek nesillerimiz geçmişle bağları kopmayacak köprüler yıkılmayacak bilecekler ki geçmişte neydi şimdi neredeyiz neler yapıyoruz neler yapacağız…

Eskiden bilgiye ulaşmak bu kadar kolay değildi şimdi tek bir tuşla anında doğru bilgi akışı önünüze gelebiliyor…

Sakın bu kuşağı “Z” veya herhangi bir batı menşeili kalıp içine almaya çalışmayın!

Bunu yapan cezasını sandıkta görür…

Verilere göre önümüzdeki seçimlerde yedi milyon genç ilk defa oy kullanacak. Yani işte onların bahsettiği Z kuşağının bir kısmı…

Biz onlara nesl-i âtî (gelecek nesil) demiştik… Geldiler ve gelmeye de devam edecekler…

Şimdi bu gençler iktidarda Ak Partiyle doğduğunu düşünürsek eski Türkiye’yi onlara anlatmak bizlere düşmektedir…

Aslında bu konuda öncelikli görev ebeveynlere düşüyor.

Bir kısmı anlatır bir kısmı umursamaz, sonrada iş başa düşer…

Ak parti artısıyla eksisiyle refah çıtasını yükseltti. Bir otomobil dergisinde yıllar önce okumuştum. Diyordu ki biz ful bir şekilde araç yapıyoruz, fakat Türkler “fulün fulünü” istiyorlar…

Evet bizler her dem en iyisinin daha a’lâsını en yükseğini istiyoruz…

İktisatta bir teori vardır; İnsanoğlunun istekleri sonsuzdur, karşılamak için refah düzeyimiz yüksek olmalıdır…

Eski Türkiye’yle mukâyese edersek kimse şunu diyemez; “yeni Türkiye de biz daha kötüyüz”. Diyenlere de inanmayın derim…

Birde bu ülke her dem ne vakit ayağa kalkacak olsa hep bir darbe vurulmuş…

Bunlardan biride 28 Şubat 1997 meşhur 28 Şubat “Postmodern Darbe”…

Tam 24 yıl önce bu darbenin bin yıl süreceği iddia edilmişti.

Aslında yanıldılar ve siyasi, tarihe yapanlar ve yaptıranlar kara bir leke olarak geçti.

Kısa kısa bahsedeyim de unutulmasın…

Aralık 1995 genel seçimlerinde Türkiye de bir ilk yaşandı halk Milli Görüş lideri Necmettin Erbakan’ı sandıktan zaferle çıkarmayı başardı. Bu seçimin ardından ilk defa milli görüş kanadı iktidara gelmişti.

Erbakan liderliğindeki Refah Partisi % 21 oyla Meclisteki 550 sandalyenin 158'ini kazanmıştı.

Akabinde 28 Haziran 1996'da Erbakan'ın başkanlığında Tansu Çiller'in Doğru Yol Partisi ile koalisyon hükümeti kuruldu.

Meşhur 54. Hükümet denk bütçeyi yaptı. Memura, işçiye, emekliye, askere, polise inanılmaz zamlar yapıldı; akla hayale gelmeyecek rakamlar…

Kimi statülerde % 50’ye ulaşan zamlar verildi.

Tabi refah düzeyi artınca insanların gözü açılmaya başladı. Bu, imtiyazlı kısımları rahatsız etmeye başladı.

“Erbakan Şeriat ve İrtica faaliyetlerinde bulunacak” diyerek o dönemde korku senaryolarıyla her gün ekranlarda haberler yapılıyor, gazetelere manşetler atılıyordu. Muhalefet, sendikalar, iş dünyası aynı korkulardan bahsediyordu. Hepsinin ortak buluştukları başlık belli olmuştu artık; “Konu; İrtica!”.

Başbakan Necmeddin Erbakan kanaat önderlerine İftar yemeği verdi. “Başbakanlık konutuna sakallılar geldi” diye dönemin havuz medyası ve muhalefet saldırıya geçti.

Dindar, namaz kılan, eşinin veya annesinin başı kapalı olanlara karşı fişlemeler başladı.

Akademisyenler, subaylar ve yöneticiler irtica-i faaliyet nedeni öne sürülerek görevlerinden uzaklaştırıldı. Müslüman bir ülkede dindar olup İslâmiyeti yaşayamazsınız denildi ve iş hakları fesh edildi…

Dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel tarafından: “Başörtünüz varsa okullara giremezsiniz, burası İran değil gidin oralarda okuyun” gibi İrtica-i zihinler tarafından saygısızca sözler söylendi.

Sırf Müslümanları tarikatları, cemiyetleri kötü göstermek adına Müslüm Gündüz ve Fadime Şahin olayını sahaya sürdüler…

Uzun lafın kısası dönemin Genelkurmay Başkan yardımcısı Çevik Bir “Demokrasiye balans ayarı yaptık” dedi.

Sincan da tankları yürüterek bir kesim buna destek mahiyetinde “ordunun siyasete ayar vermesi gerekirdi” söylemlerini dile getirdi.

Tarihin en uzun milli güvenlik kurulu toplantısı yapıldı, 8 saat 45 dk sürdü.

21 Mayıs da Dönemin Cumhuriyet başsavcısı Vural Savaş Refah Partisinin süreli olarak kapatılması için dava açtı ve 16 Ocak 1998 de Refah Partisi kapatıldı. Sonuç olarak da Erbakan hocaya 5 yıl siyasi yasak getirildi…

Unutmayalım 11 Haziranda Batı çalışma grubu, dönemin genelkurmay başkanlığı tarafından oluşturuldu.

Tansu Çiller Erbakan’dan başbakanlığı istedi fakat Erbakan reddetti…

18 Haziran Erbakan istifasını verdi. Demirel ise hükümeti kurma görevini Anavatan Partisi genel başkanı Mesut Yılmaz’a verdi.

Unutmayalım ki o dönemde Fetö hiç sevmediği Milli görüş kanadına ve Erbakan’a karşı şu söylemlerle manşet attırmıştı: “beceremediniz bırakın artık” fetö darbe girişiminde bulunanların yanında yer almış  “Hatta asker sivillerden daha demokrat” demişti.

Hain fetö 15 Temmuz 2016 da da bizatihi darbe girişimde bulundu...

Dönemin gazete manşetleri ne demişti son olarak onları da hatırlayalım:

Gerekirse Silah bile kullanırız,

Ordudan son Uyarı,

Muhtıra gibi tavsiye,

Hocayı göndermek artık vacip oldu

İşte bunları o dönemde yapılanları ve yaptıranları unutmayın ki yarınlara yön verebilelim. Yeni nesiller bunları bilmeli, öğrenmeli.

50 sent’e muhtaç olan Türkiye den teknolojide atak yapan Türkiye ye dönüştüğünü, zamanında Türkiye Cumhuriyeti Başbakanının ABD başkanı karşısında nasıl aciz kaldığını unutmayalım.

1999 deprem paralarıyla memura maaş ödeyen hükümetleri de unutmayalım.

Aksi takdirde hafıza-i beşer nisyan ile malûldür sözü gerçek olur… Vesselâm…

  





Bir Yorum Yazın
Bu habere yorumlar

Diğer Yazıları

Copyright © 2024