Kendi Beyinlerini Pazarlayıp, Kendilerini Satanlar - Eskişehir Haber

Kendi Beyinlerini Pazarlayıp, Kendilerini Satanlar

Kendi Beyinlerini Pazarlayıp, Kendilerini Satanlar
Yayınlama: 19 Aralık 2014 Cuma - 8.093
A+
A-

İnsanoğlunun kişiliği aile temellerinde, okul sıralarında, askeriye görevlerinde ve toplumun çizdikleri olayların benzeri aracılıklarıyla ekip, biçilip sonradan satılmaktadır.

Ekilip biçilen ve sonradan satılığa çıkarılan kişilerin ne kadar pahalıya gidiyorlarsa kendilerini o kadar mutlu ve başarılı hissederler.

Yeryüzünde mülkiyetçiliğin sadece üretim araçlarının üzerinde olmadığı, insanoğlunun bütün bedenine ve hatta iliklerine dek işlenildiği büyük bir gerçektir.

Neden mi? Çünkü insan denilen varlığında toplumsal koşulların ürünüdür. Nasıl ki sistemler gün geçtikçe tükeniyorsa, insanoğlu da bunun aynısıdır.

Günümüzde görebildiğimiz bazı durumların insanların nasıl da insanlıklarından çıkarıldığını görebilmekteyiz. İnsanlar mı mülklere hükmediyor yoksa mülkler mi insana?

Mühendis, mimar, öğretmen ve doktor gibi sıfatlara ve de vasıflara sahip olabilmek sizce kapitalist sistemin pazarlarında kendimizi daha pahalıya satmamıza araç mıdır?

Zavallı çalışan işçinin, üniversite mezunu olmadığı için veya diploma sahibi olmadığı için kendi emeğini daha ucuza satmak zorunda kalıyor. Lakin üniversiteden mezun olan ve diploması olan bir mühendisin kendi emeklerini daha pahalıya satmakla kalmayıp, kapitalist toplumların değer yargılarına göre de daha saygın biri olmaktadır.

Yıkıcı olunmayan bütün hizmetlerin anlamları çarkın şu ya da bu dişlisi olmaktan da öte bir şey değildir.

İnsanoğlunun kişiliği aile temellerinde, okul sıralarında, askeriye görevlerinde ve toplumun çizdikleri vb. aracılıklarıyla ekip, biçilip sonradan satılmaktadır.

Ekilip biçilen ve sonradan satılığa çıkarılan kişilerin ne kadar pahalıya gidiyorlarsa kendilerini o kadar mutlu ve başarılı hissederler.

İnsanoğlunda oluşan mülkiyetçiliğin yarattığı davranış biçimlerinin özellikle birilerini yönetme arzuları, birilerine hükmetme, birilerine üstünlük sağlamaları, hasetçilik, kıskançlık, kendisi dışında meydana gelen olaylara duyarsız kalmak, paranoya ve bencillik…

Yukarıda saydığım bütün özellikler yalnızca bir karakteristik olmayıp, aynı zamanda bir hastalık olan mülkiyetçiliğin dışa vurulması olayıdır. Bu sebepledir ki doğal olarak bu ilişkilere yansımasıyla samimiyetsizliklerin, güvensizliklerin ve yalnızlaşmaların ortamlarını hazırlamaktadırlar.

İnsanoğlu denilen varlık, gün içerisinde kullandığı dilin her cümlesinde her kelimesinde iyelik ekleriyle yaşamlarını sürdürmekten utanmamaktadırlar.

Benim ailem, benim defterim, benim okulum, benim param, benim eşim, benim arabam, benim ayakkabım, benim fabrikam, benim düşüncelerim, benim malım mülküm ve dahası…

Sahiplik artık bir varoluşsal durum haline gelmiş bulunuyor.Bizler insanoğlu olarak iki elimizin arasına başımızı koyup birazcık düşündüğümüz zaman ne kadar çok şeye sahipsek o kadar bencil ve yalnız olduğumuzu görürüz.

Öyle ki düşüncelerimizi bir başka kişiler veya kurumlar tarafından satın alınmamışsa.

Öyle bir zamana gelmişiz ki alışverişe dönen ilişkiler sonsuz duruma gelmiş. Tabi sonrasında da bunalım bir durum. Süreli olan bir yaşam tarzının içinde debelenip durulan hayatlar. Küçücük çıkarların büyük kurnazlıkları olarak, hep bir bencillik vardır. Arzular ve hayaller hep kendileri için. Başka insanlar için görünen dilekler bile sırf vicdan rahatlatma gayeleri dışına çıkmamaktadır.

İnsanoğlu, para olmadan bir şeyler olmaz, para bizler için her şeydir diyorsa, bilin ki o insanlar fark edilir fark edilmez araçlarla satıyorlar kendilerini demektir.

Hiç kimse kendisine özgürüm demesin. Hükmetmek veya hükmedilen olmak, her ikisinin de tutsaklık olduğunu bilmek gerekir.

Özgürlük var olan zincirlerin kırılmasıyla başlayan süreçlerin olduğunu bilmek öğrenmek ve görmek gerekir.

 

 

“Mehmet KIZILKAYA”                                     İstanbul 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 





Bir Yorum Yazın
Bu habere yorumlar

Diğer Yazıları

Copyright © 2024