“Eskişehir Sözlü Basın Tarihi” kitabı yayımlandı - Eskişehir Haber

Eskişehir Kültür-Sanat

“Eskişehir Sözlü Basın Tarihi” kitabı yayımlandı

“Eskişehir Sözlü Basın Tarihi” kitabı yayımlandı
Yayınlama: 8 Ocak 2021 Cuma
A+
A-

Eskişehir’in basın emektarlarının hatıraları “Eskişehir Sözlü Basın Tarihi” kitabıyla ölümsüzleşti

“Söz uçar, yazı kalır” atasözünden hareketle, Türkiye basını içinde önemli bir yere sahip olan Eskişehir’in basın tarihini “sözlü tarih” yaklaşımıyla kayıt altına alan “Eskişehir Sözlü Basın Tarihi” kitabı yayımlandı.

Anadolu Üniversitesi öğretim üyeleri Prof. Dr. Erkan Yüksel, Prof. Dr. Halil İbrahim Gürcan, Prof. Dr. Kemal Yakut ve Doç. Dr. Alaaddin F. Paksoy tarafından hazırlanan, Anadolu Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri Komisyonu tarafından desteklenen çalışma kapsamında, Eskişehir basınında 32 gazetecinin hatıraları kendi anlatım ve tanıklıklarıyla belgelendi. Tarihi 100 yılı aşan Eskişehir basınının yaşayan tanıklarının hatıralarının kayıt altına alınmasını amaçlayan, bir anlamda yazılmamışların yazıldığı çalışmada, 1960’lı yıllardan başlayarak Eskişehir basın tarihinde büyük ölçüde gazete sayfalarına yansımayanlar, ilk kez olayların kahramanları ya da görgü tanıklarının ağzından dinlendi ve kayda geçirildi.

Eskişehir yerel basın tarihine önemli bir pencere açan ve yakın tarihteki gazetecilik olaylarının değerlendirilmesinde bir başlangıç noktası görevi görecek “Eskişehir Sözlü Basın Tarihi” kitabı, Eskişehir’in basın tarihine ışık tutma niteliğinin yanında toplumsal hafızasının kayıt altına alınması ve toplumsal hayatına dair farklı izlenimlerin tarihe not düşülmesi adına önem taşıyor. Meslekte 20 yılı aşkın süredir hizmet veren gazetecilerle gerçekleştirilen görüşmeler, Eskişehir’in siyasi tarihine, kültür hayatına, üniversitelerine, ekonomisine ve Eskişehirspor başta olmak üzere spor tarihine ilişkin de pek çok bilgi ve hatırayı gün yüzüne çıkarıyor.

PEK ÇOK HATIRA KALEME ALINDI

Kitabın tanıtımına ilişkin olarak 7 Ocak günü online ortamda gerçekleştirilen toplantıda konuşan Proje Yöneticisi Prof. Dr. Erkan Yüksel, Eskişehir basınına emek veren gazetecilerin vefatlarının bu projenin hayata geçmesindeki ana nedenlerden biri olduğunu belirtti. Yüksel, “Keşke bu proje fikri Önder Baloğlu’nun vefatından önce aklımıza gelmiş olsaydı ve keşke onun anlatacaklarına da yer verseydik. Bu pişmanlığı bir daha yaşamamak için değerli gazeteci ağabeylerimize, arkadaşlarımıza ses kayıt cihazlarımızı, mikrofonlarımızı uzattık. Onların tarihte yaptıklarını, hatıralarını, tanıklıklarını kayıt altına almak istedik.” dedi.

“Akademik hayatım boyunca yazdığım onca kitap, bildiri ve makale arasında bana en çok zevk veren, en anlamlı bulduğum çalışma bu oldu.” diyen Prof. Dr. Yüksel, “Aslında 2019 yılı başında tamamlanan projemize emeği geçen tüm çalışma arkadaşlarıma, projemize katılarak değerli görüş ve deneyimlerini bize aktaran Eskişehir basın mensuplarına, Anadolu Üniversitesi Rektörlüğü’ne, Bilimsel Araştırma Komisyonu’na, Eskişehir Gazeteciler Cemiyeti Başkanı ve Türkiye Gazeteciler Federasyonu Başkanı Yılmaz Karaca’ya ve çalışma arkadaşlarına  özel ilgi ve katkıları nedeniyle teşekkür ederim.” şeklinde konuştu.

Kitapta yer alan “Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Eskişehir Basın Tarihi” isimli bölümün yazarı da olan Prof. Dr. Kemal Yakut ise toplantıda, “Eskişehir basını 100 yıl önce Kosova’dan Bağdat’a kadar geniş bir alanda etki sahibi olmuştur. Bugün de Eskişehir basınının Türk basın tarihinde önemli bir yeri olduğunu düşünüyorum.” dedi.

Prof. Dr. Halil İbrahim Gürcan da konuşmasında “Kitapta görüşlerini aldığımız gazeteciler Eskişehir’in tarihine, sosyal, kültürel, ekonomik ve siyasi geçmişine ışık tutacak pek çok hatırayı dile getirdiler. Her gazeteci kendi bakış açısından yaşadığı olayları, kendi gördüklerini aktardı. Bu bakımdan her görüşe eşit mesafede duran, objektif nitelikte, pek çok olayı gündeme getiren önemli bir çalışmaya imza attık.” diye kaydetti.

Proje yöntemine ilişkin açıklamada bulunan Doç. Dr. Alaaddin F. Paksoy ise çalışmanın 2017 yılında başladığını ve o tarih itibarıyla 20 yıllık deneyim koşulu çerçevesinde gerçekleştirildiğini belirtti. “Sözlü tarih bilimsel araştırma yöntemi kapsamında, görüşme taleplerimize olumlu yanıt veren 32 gazeteciyle yüz yüze ya da elektronik ortamda görüşmeler gerçekleştirdik.” dedi.

Daha sonra proje yöneticisi Prof. Dr. Erkan Yüksel, kitabın yayımlanmasının beklenenden uzun süre aldığını belirterek bundan sonraki projeleri hakkında bilgi verdi. Yüksel, kitabın yayımlanmasının ardından Eskişehir sözlü basın tarihi konusunda bir belgesel film çalışması içinde olacaklarını ifade etti. Ayrıca, “Bir başka proje düşüncemiz de bugünkü Eskişehir medyasında, gazete, televizyon ve radyolarında emek veren medya mensuplarıyla daha geniş katılımlı bir çalışma düşüncesi içindeyiz.” diye konuştu.

KİTAPTA NELER VAR?

Üç bölümden oluşan kitabın ilk bölümünde projenin problemi, amacı, yöntemi, sonuç ve tartışmalarına yer verilirken ikinci bölümde literatür taramasına dayalı olarak Eskişehir’de gazeteciliğin doğuşu ve gelişimi üzerinde duruluyor. Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Eskişehir yerel basınının dönemsel özelliklerinin ortaya koyulmasının amaçlandığı ve Prof. Dr. Kemal Yakut tarafından hazırlanan bölümde, Eskişehir basın tarihinde az bilinen ya da bilinmeyen bilgi ve belgeler okuyucuya sunuluyor. Eskişehir basınına 20 yılı aşkın emek veren gazetecilerle yapılan görüşmelere yer verilen üçüncü ve son bölümde ise çalışmanın nüvesini oluşturan hatıralar ve tanıklıklar yer alıyor.

Çalışmada yer alan hatıralarıyla Eskişehir ve Eskişehir basın tarihinin ışık tutulmasını sağlayan isimler ise şunlar: Rıdvan Uysal, Ömer Duru, Yılmaz Büyükerşen, İnal Cem Aşkun, Üstün Ünügür, Hüsnü Arslan, Erdoğan Kahya, Ali Akyüz, Coşkun Kartal, Şermin Şanlıer, Engin Bayrı, Yılmaz Karaca, Hüseyin Avni Gelendost, Kemal Yılmazer, Bülent Özyazıcı, Sadi Seda, Vedat Celal Alp, Mehmet Göktekin, Şaban Bağcı, Rahmi Emeç, Eyüp Kelebek, Muharrem Esen, Yaşar Abacı ve İlhan Yalçın, Ali İhsan Sarıçoban, Murat Taşkın, Orhan Demir, Hakkı Sağlam, Ali Baş, Ali Naki Erdoğan, Hakkı Kutlu, Erkan Midilli.

KİM NE DEDİ?

Kitaptan bazı satır başları ise şöyle:

Rıdvan Uysal: Bir baktık, F-100 uçakları geliyor. Uçak yere değecek. Bir sağdan dalıyor, bir soldan dalıyor. Rüzgarından arabalar durdu, gidemiyor, mümkün değil. Yerdeki taşlar, kumlar suratlarımıza vuruyor böyle karşıdan. Başlarımıza, yüzümüze vuruyor. Orada gidemedik, kaldık. İşte o zaman “ihtilal oluyor” dedik. Hepsini çekiyorum…

Ömer Duru: Hiç unutmuyorum, tramvayın ilk seferini gerçekleştirdiği gün, Büyükşehir’in önünden otogara gideceğiz, ben ve eşimle birlikte. Büyükerşen var, Ahmet Ataç var. O sırada halk bizi taşladı. Taşlayan Eskişehirliler… Niye? Tramvay istemiyoruz diye. Taşlatanlar kim? Minibüsçüler, dolmuşçular… Ama şimdi ne oldu? Durum değildi. Her mahalle diyor ki “Bize de tramvay gelsin.”

Yılmaz Büyükerşen: Türkiye’nin geneline baktığımızda Eskişehir’de gerçekten güçlü bir yerel basın geleneği var. Bunda, gazetecilerin ve yöneticilerin rolü ve emeğinin yanı sıra Eskişehirlilerin ilgisini de göz ardı etmemek gerekiyor. Çünkü Eskişehirliler, ülke genelinde neler olup bittiği kadar, yerelde de neler olup bittiğini merak ediyor, takip ediyor, gerektiğinde müdahil oluyor. Karşılıklı bir etkileşim söz konusu…

İnal Cem Aşkun: Ben Sakarya’dayken saydım, 30-40 tane yazarı vardı gazetenin Cumhuriyet’ten çoktu Sakarya’nın yazıları. O kadar çok yazan vardı. Aynı zamanda bir gazete, o kendin entelektüellerinin de görüşlerinin yazıldığı, yansıtıldığı bir yerdir. Kentin entelektüel kapasitesini de yerel basın ortaya çıkarır.

Üstün Ünügür: Mesleki örgütlenme yok. Örgütlenme, çalışanların örgütlenmesi demek. Patronların örgütlenecek hali yok… mesela, eskiden Eskişehir’de çok çabalar oldu; “İlla gazeteleri birleştirelim” diye.  “Bu kadar gazete çıkacağına bir gazete altında birleşelim.” diye. Biz de buna her zaman karşı çıktık.

Hüsnü Arslan: İç sayfalarda boş kalan çift sütunu doldurmak için mürettiplerin birinden General de Gaulle klişesi bulmasını istemiştim. Fransa Cumhurbaşkanı o gün ülkemizde olacaktı. Biraz pudralayıp, getirmiş. Baktım, General’in ünlü burnu gözüküyor. Altına 4-5 satır “klişe altı” yazıp verdim. Ertesi gün gördük ki fotoğraf De Gaulle’e ait değil. Marilyn Monroe’nun muhteşem göğüslerinden birini General’in haşmetli burnu sanmıştım!

Erdoğan Kahya: Yerelde gazetecinin üç misyonu vardı: Birincisi, doğru haber vererek halkı bilgilendirmek. İkincisi, çevresindeki olumsuz gelişmeleri haber yaparak kenti yönetenlere yol gösterici olmak. Sonuncusu da sivil toplum örgütlerini faaliyetlerini kamuoyuna bilgilendirerek onlara kimlik ve birbirleri arasında kaynaşmayı sağlamak. Yaygın basının misyonu ise çok daha farklıydı o yıllarda. Hâlâ olduğu gibi onların tek derdi vardı: Para ve itibar kazanmak.

Ali Akyüz: 17 Ağustos depreminde Eskişehir’de Tarhan Apartmanı yıkıldı. O apartmanda 32 canımız gitti. O gün, orada 16 tane 36 pozluk film harcadık ve hepsini bastırdım. 500 küsur kare fotoğraf bastırdım. En iyilerini seçtik. Ön sayfa ve arka sayfaya 4 tane yarım sayfa fotoğraf ve depremi bütün ayrıntılarıyla veren bir gazete yaptık. O gün bugün Türkiye’de ve dünyada böyle bir gazete çıktığını duymadım. Tek haberle gazete çıkardık ve çok büyük bir beğeni aldık gazetecilik açısından.

Coşkun Kartal: Avrupa’da sanayi devrimlerinin oluşumu sırasında ilk talep olarak ortaya çıkan “basın özgürlüğü” isteği ne yazık ki bu gelişmelerden uzak kalan ülkemize yansımamıştır. Ancak, Eskişehir basını, özellikle Kurtuluş Savaşı yıllarından itibaren ayrıcalıklı, direnişçi, özgürlükçü geleneklere sahip olmuş ve baskı dönemlerinde bile zaman zaman bu geleneği sürdürmüştür.

Şermin Şanlıer: Selami Bey’in basına bakışı inanılmaz olumluydu. Yaptığı hizmetlerin bir bölümünde gazeteciden nasıl ve ne zaman destek alacağını bilen bir insandı. Çünkü kamuoyuna bir şeyi anlatabilmek için buna ihtiyacı olduğunun bilincindeydi. Mesela, o dönemde bir fırıncılık olayı var. Beni çok etkilemişti, o yüzden hafızamda. Fırıncılar Odası bir zam talebinde bulunuyor. Zam çok bulunuyor ve halkta tepki var. Belediye zam yapmayacak ya da makul bir seviyede yapacak. Ama bunun için bir kamuoyu desteğine ihtiyacı var. Hem zam isteyen tarafı hem de halkı ikna etmesi gerekiyor. Bunları haberleştirerek fırıncılar üzerinde kamuoyu baskısı yaratmış ve fırıncılar zammı gerek çekmek zorunda kalmışlardı.

Engin Bayrı: 1965 yılında başlayan ve 70’lerde zirveye çıkan bir futbol kültürü rüzgârı vardı. Eskişehirspor’un kuruluşu ile birlikte Eskişehir büyük bir değişim yaşadı. Tribünde Amigo Orhan bu değişimin mimarlarından birisiydi. Türkiye’de ilk tribün gösterileri ve toplu deplasman hareketleri bu dönemde başladı.

Yılmaz Karaca: Benim için en önemli olaylardan biri, 90’lı yıllarda Doğru Yol Partisi 3 belediyeyi sürpriz bir şekilde kazandı. Benim de içinde olduğum, büyük bir destek verdiğim Doğru Yol Partisi. Ancak, Eskişehir’e doğalgaz gelmesine rağmen Büyükşehir Belediyesi tarafından Şeker Fabrikalarında kullanılması gereken kükürt oranı yüksek kömürün şehre ve resmi dairelere satıldığı ihbarını aldık. İhbar, Şeker Fabrikası’nın laboratuvarından geldi. O zamanlarda tabii bunu söyleyemedik, bir manşet attım: “Sayın Vali Eskişehir’i zehirleyecekler”, isim vermeden…

Hüseyin Avni Gelendost: Tarihi 100 yıla dayanan güçlü bir yapıya sahip olan Eskişehir basınının ileriki yıllarda da gücünü sürdüreceğine ve gelişip büyüyeceğine inanıyorum. Bunda en büyük faktör, Eskişehir halkının diğer illere oranla yerel basına sahip çıkması ve okuma - yazma oranının yüksek olmasıdır.

Kemal Yılmazer: Öyle bir dönemde gazetecilik yapmak tabii ki çok zordu. Yazacağın bir haberin başına ne getireceği belli değildi. Sıkıyönetim komutanının bir telefonuyla evinden gelip alırlardı. Rahmetli Önder Baloğlu Ağabey anlatırdı, manşetteki bir haberinden dolayı bir gece almışlar, götürmüşler Merkez Komutanlığı’na. Niye götürüldüğü belli değil… O nedenle 80 sonrasında gazetecilik yapmak zordu.

Bülent Özyazıcı: Hiç unutmam, bir sınavım var. Sınava gideceğim ama orada da bir haber doğdu. Ben de haberi tercih etmiştim… Atatürk Lisesi’nin önünden geçerken, Alpu tarafında bir haberdi sanırım. O zaman kendime, “Tamam artık, ben çizgimi, kaderimi çizdim, gidiyorum.” dedim…

Sadi Seda: Sanıyorum 1980’li yılların başıydı. Gökçekısık mevkiinde bir tren kazası olmuştu. Çok sayıda can kaybı oldu. Benim de ilk kez habere gittiğim bir olaydı. İki tren birbiri ile çarpışmış, yangın çıkmış, insanlar içeriden bağırıyorlardı. Kompartımanlar yanıyordu. İnsanlar, “Bizi kurtarın!” diye bağırıyorlardı. Biz bir taraftan fotoğraf çekmeye çalışıyorduk ama fotoğraf çekmeyi bırakıp yardım edeyim desen, yardım edebilecek bir pozisyonun yok. Çünkü kompartımanlara yaklaşamıyorsunuz. Camlardan alevler fışkırıyordu. Benim yaşadığım ilk travma buydu meslekte. O olayı hala unutamıyorum. Şimdi anlatırken bile gözümün önünden geçti. İnsanlar sizden yardım talep ediyor ama siz, eliniz kolunuz bağlı sanki…

Vedat Celal Alp: Ne yazık ki Eskişehir’de gazete sahipleri de değişti, artık başka işleri var. Gazete sahipleri başka işler yapan kişiler olunca gerek merkezi iktidarın gerekse yerel yönetimlerin basına etkileri daha fazla oluyor. Gerek demokrasi gerek gerçek gerçek anlamda basın mensubu yoksa, bunlar engelleniyorsa, bu Eskişehir’e de yansıyabiliyor…

Mehmet Göktekin: Belediye Meclisi’nin oturumlarının yapıldığı dönemde bütçe görüşmeleri yapılıyor. Selami Bey’in maaşı artacak, zam yapılacak... Enflasyon belli, 7,5 milyar alıyorsa o günün şartlarında, 10 milyar... Belediye Başkanlığı’nın kapısında karşılaştık kendisiyle. Birkaç gazeteci arkadaşımız var. Dedik ki “Başkanım, bu ne? Yani sizin maaşınıza şu kadar zam?” “Oğlum, bir hanım var, bir ben varım. O para bana çok. Ben bunlara söyledim, anlatamadım.” dedi. Biz bunu sorabiliyorduk: “Ne kadar maaş alıyorsunuz?” Bugün sorun bakalım: “Kaç para bir belediye başkanı maaşı?” ya da milletvekillerine deyin ki “Ya kardeşim, sen kaç para alıyorsun, kaç para harcıyorsun?” diye sorun bakalım, ne cevap alacaksınız?

Şaban Bağcı: Eskişehir’de güçlü bir sermaye yok. Bizim geçmiş dönemlerimizden 90’lar öncesinde çalışanlar çok daha etkili gazetecilik yapabiliyorlardı. Patron arka plandaydı. Biz de o süreç içerisinde “özgür habercilik” yapabildiğimizi hissediyorduk. Belki kent yararı gereği bir fabrika ile ilgili olumsuz bir şey yapmayabilirdik ama onun dışında patron senin hiçbir şeyine karışmazdı. Şu anda ise patron senin her şeyine karışıyor.

Rahmi Emeç: 90’lı yıllar, faili meçhul cinayetlerin yaşandığı karanlık bir dönem. Eskişehir böyle bir dönemde o sıcak etkileri fazla duymuş bir kent değildi. Yavaş ve sakin bir kentti. İktidarlarla veya iktidarın kimi uygulamaları, insan hakları meseleleri üzerinden de daha fazla çatışma haline girebiliyordu gazeteler. Hırsızlık suçlamasıyla yakalanmış, gözaltına alınmış ve “kötü muamele” görmüş bir sanığın haberini yapmış v “Eskişehir emniyetinde işkence iddiası” başlığını atmıştık örneğin. Üç dört gün süren bir haber olmuştu…

Eyüp Kelebek: Hasan Yılmaer’i ziyarete gittik. Dedim ki “Efendim, böyle böyle… Ben evlendim, sigortasız çalışıyorum. Dört buçuk sene oldu. Ben sigorta istiyorum. Gazetecilik kadrosu da istemiyorum, Ne kadrosu verirseniz verin.” Dedim. Demez olaydım. Hemen ertesi gün, Eskişehir’e dönünce kadrom geldi ama gazeteci olarak değil, idari eleman olarak geldi. Olsun dedik biz, sevindik. “Sarı basın kartı almasak da olur.” dedik. 1992 yılında kadroya geçtim. Ondan sonra 3 yıl her şey güzel gitti, büro şefimiz, elemanlar var. 95 yılında herkesi işten çıkardılar. Bir tek ben kaldım. Her şeye ben bakıyorum. Bir de bölgesin: Kütahya, Eskişehir, Bilecik’e bakıyorsun. Sonra bana “Sen büro şefi oldun.” dediler. Şef oldum, ama bir tek ben çalışıyorum…

Muharrem Esen: Eskişehir’de yerel medyaya baktığımızda bugün 8 tane günlük gazete Eskişehir’de çıkıyor. Bu da önemlidir bence. En kısa süresi olan gazete 25 yıllık gazete… 70 yılı, 75 yılı deviren gazeteler var Eskişehir’de. Televizyonlara baktığımızda iki televizyonumuz var. Kanal 26 ve ESTV. Bunlar da 1992 yılından itibaren yayın hayatlarını sürdürüyor. Genel değerlendirme olarak baktığımızda, Türkiye genelinde İstanbul medyasını bir kenara koyduğunuzda Eskişehir medyasının çok güçlü olduğunu söyleyebiliriz ve “ses getiren bir medya” olduğunu söyleyebiliriz.

Yaşar Abacı ve İlhan Yalçın: Hiç unutmuyoruz, ilk kurulduğumuzda beyaz eşya mağazamız var. Sinyali dağdan ilk verdiğimizde, elimizde yayınlayacak bir şey yok. Bant yok, bir şey yok, hazırlık yok. Eskişehirspor’un logosu, Eskişehirspor 1965 marşı ve Orhan Ayhan radyoda bir maç anlatmış, üç dakikalık Galatasaray maçı kaydı var. Kanal 26 logosu, Eskişehirspor logosu ve alttan da Eskişehirspor’un marşını veriyoruz. Beyaz eşya dükkânındaki televizyonlarda Kanal 26’yı açtık. Dükkânın önünde insanlar kuyruk olup, saatlerce bakıyorlar. Sadece logo var ama hiçbir şey yok ortada…

Ali İhsan Sarıçoban: 80’li yıllarda gazete başladığımız zaman Eksişehirspor, 81-82 yılında küme düştü. Olaylı Beşiktaş maçı. O maçı unutamam. Maç yarıda kalmıştı. Maçın hakemi Talat Tokat, yan hakemin kafasına atılan kalas sonrası maçı durdurup yarıda kesmişti ve mesleğimin ilk yıllarıydı. O günü hiç unutamam...

Murat Taşkın: 1980’de gazetecilikte en dikkat çeken tirajlardı bence. Hatta tavan yapmış tirajlardı. İnsanların en az 2 ve 3 gazete aldıklarını biliyorum. Dolayısıyla gazetede verilen haber ve köşe yazılarındaki yorumların çok ciddiye alındığına, çok güvenildiğine şahit olmuşluğum var. Dolayısıyla, 80’li yıllarda gazetecilikle ilgili bu tür bir tespitim var.

Orhan Demir: Hatalarımız da oluyordu belki ama bizim hatalarımız görünmüyordu. Neden? Çünkü kamuoyunu bilgilendiriyorsun sen, kamu görevi yapıyorsun. Para falan, her şey ikinci planda… Biz parayı falan düşünmezdik. Para bizim için, ay başında ne verirlerse ona “bereket versin” deyip geçerdik…

Hakkı Sağlam: Ben her zaman şunu söylüyorum: Eğer kaliteli, tarafsız bir basın, ne hükümete olsun ne yereldeki yönetimlere gebe olmayacak bir basın, tek bir şartla olur, o da gazete patronları gazetecilik ve matbaacılık haricinde başka bir iş yapmamaları gerekir. Bunu yapmazlarsa güçlü olurlar, kimseye gebe olmazlar. Öbür türlü, bir gazete patronu müteahhitlik yaparsa, belediyeye, devletin bir ihalesine girerse iktidara muhtaçtır. O zaman da objektif olamaz, doğruları yazamaz.

Ali Baş: Eskişehir basını dünya ölçeğinden farklı değil. Bundan sonra, önümüzdeki on yıl içinde İnternet haberciliği daha da önemli bir yer tutacak gazetecilikte. Bu bağlamda, İnternet’i kullanmasını bilen ve yeni teknolojilere hâkim olanlar başarılı olacaktır. Gazetecilikle bunu birleştirenler başarılı olur. Eskişehir, dünyanın çok gerisinde kalmaz bu bağlamda..

Ali Naki Erdoğan: Yerel basında meslek ilkeleri pek uygulanmıyor. İlkeler sanki rafa kaldırılmış gibi bir durum söz konusu. Hukuki tarafı ise herkes korku içinde yaptığı bir habere dava açılacak korkusunu yaşıyor. Artık haberde suçlu bir kimsenin ismini açık bile yazamıyor, fotoğrafını da buzlamak yani kapatmak durumunda kalıyoruz. Aksi takdirde yargı devreye sokuluyor. Davalık oluyorsun ve tazminata mahkûm ediliyorsun. Bu olay benim de başıma geldi…

Hakkı Kutlu: Şehrin birçok yerinde kavak ağacı vardı. Şimdi çıkın, bakın, Eskişehir’in merkezinde kavak ağacı yoktur. Biz de “Kesin şunları” diye haber yaptık. Yavuz Sultan Selim’in zamanında yayınladığı fermanı koyduk. Uzmanlardan görüş aldık. Dört gün sonra Anadolu Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Fevzi Sürmeli, dozerleri soktu, bütün kavak ağaçlarını kesti iyi mi? Sonradan, Fevzi Sürmeli’nin gazetesinde çalışırken bu konuyu konuştuk. “Basın saçma sapan teki gösterir diye bekliyorduk. Sizin yayını görünce, fırsat bu fırsat, Senato’dan karar çıkarttık. Hemen kestirdik.”

Erkan Midilli: Bir gün çocuğumun okulunda veli ismi yazdırırken erkan Midilli yazdım. Orada bir kişi bunu fark etti. “Erkan Midilli siz misiniz?” diye sordu. “Evet.” dedim “Benim, buyurun?” Heyecanla “Abi ya, sen radyoda maç anlatırken yıllar önce maçlarını dinliyordum Radyo Ses’te. Bursa’ya eşya taşırken bir gün maçını dinliyordum, Radyo Ses yolda çekmedi. 45 dakika boyunca evden radyoyu açtırıp telefonla seni dinlemiştim. O zamanlar telefon ve telefon faturaları da pahalıydı falan ama değdi.” dedi. Bunlar bizim için güzel anılar oldular…

'

Gönderen: haberler



Bir Yorum Yazın
Bu habere yorumlar
Copyright © 2024